Ahmet Haşim Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Ahmet Haşim kimdir?, Ahmet Haşim kaç yaşında?, Ahmet Haşim evi nerede?, Ahmet Haşim nerelidir? Ahmet Haşim ev adresi?, Ahmet Haşim kaç yaşında?, Ahmet Haşim nerede oturuyor?, Ahmet Haşim nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Ahmet Haşim hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. ??.??.188404.Haziran.1933 senesinde doğan Ahmet Haşim şu an için 49 yaşında ve burcundandır. Ahmet Haşim doğum yeri ise BağdatKadıköy, İstanbul olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise Şair olarak devam ettirmektedir.

Ahmet Haşim Kimdir? – Ahmet Haşim Evi Nerede? – Ahmet Haşim Nerede Oturuyor?

Ahmet Haşim Kimdir?, evi nerede?

Fecr-i Âti topluluğunun en güçlü şairidir. Şiirlerinde musiki de mevcuttur.

Ahmet Haşim, 1884 senesinde Bağdat’ta doğmuştur. Babası Ahmet Hikmet Bey, annesi Sara Hanım’dır. Fizan Mutasarrıfı olan babasının Arabistan vilâyetlerindeki memuriyetleri sebebiyle çeşitli yerlerde ilkokulu okumak zorunda kaldı. Yalnızca Arapçayı öğrendi. 9 yaşındayken annesi ölünce 12 yaşındayken babasıyla birlikte İstanbul‘a 1897 senesinde gelerek, Galatasaray Sultanîsi’ne (Galatasaray Lisesi) yatılı olarak verildi.

Ahmet Haşim, Küçük yaşta annesini kaybetmenin verdiği büyük bir boşluğa düşmüştü. Annesini kaybetmesinden birkaç yıl sonra dilini, geleneklerini, bireylerinı tanımadığı bir şehirdeki yeni okulunda yatılı okuyor olmasının verdiği hüzün onu iyice içine kapanık hale getirmişti. Üstelik okul dostlarının yeni öğrendiği Türkçesinin ve Fransızcanın söyleyememesiuyla alay etmesi “Arap Haşim” diyerek yabancılığını yüzüne vurmaları onu daha içine kapanık hale getirmişti.

İlk şiiri yayımlandığında halen on üç on dört yaşlarındaydı. Galatasaray’da okurken derslerine giren Tevfik Fikret’in etkisi şiirlerinde görülmektedir.

1907 senesinde Galatasaray Sultanîsi’nden mezun oldu ve Tekel İdaresi’nde memur olarak çalışmaya başladı. Aynı zamanda Mekteb-i Hukuk’a (Hukuk Fakültesi) devam etti. İzmir Sultanisine Fransızca öğretmenliğine atanınca hukuk eğitimini bırakıp İzmir’e gitti. 1912-1914 içerisinde Maliye Nezareti’nde çevirmenlik yaptı.

I. Dünya Savaşı esnasında 1914 – 1918 senelerı içerisinde Çanakkale Cephesinde ve İzmir‘de yedek subay olarak askerlik yaptı. Mütareke’den sonra İstanbul‘a döndü.

Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde (Sanâyi-i Nefise Mektebi’nde) estetik ve mitoloji öğretmenliği yaptı. Harp Akademisi ve Mülkiye Mektebi’nde Fransızca dersleri verdi. Düyun-u Umumiye İdaresi’nde, Osmanlı Bankası’nda çalıştı. Akşam ve İkdam gazetelerinde köşe yazıları yazdı.

1924 senesinde Paris‘e, 1932’de de Frankfurt‘a böbrek rahatsızlığının nasıl tedavi edileceği için yurtdışına gitti ama iyileşemeden döndü.

Gençlik şiirleri Mecmua-i Edebiye, Musavver Terakki, Aşiyan, Jale, Musavver Muhit, Servet-i Fünun, Resimli Kitap dergilerinde yayınlandı. Bu şiirleri kitaplarına almadı.

Bilinen ilk manzumesi “Leyâl-i Aşkım” 1901′de “Mecmua-i Edebiyye”de yayınlandı. Bu zamanda Muallim Naci, Abdülhak Hamit Tarhan, Tevfik Fikret ve Cenab Şahabeddin’in tesiri altında kalmıştır. Son sınıfta iken Fransız şiirini ve sembolistleri tanıdı. Bundan sonra kendi şahsiyetini gösterdi ve ilk şiirlerini kitaplarına almadı. 1905-1908 senelerı içerisinde yazdığı ve daha sonra Piyâle kitabına aldığı “Şii’r-i Kamer” serisindeki şiirleri hayal zenginliği, iç ahenkteki kuvvet ve büyük telkin kabiliyeti ile dikkat çekti ve beğenildi.

İlk şiir kitabı “Göl Saatleri“ni 1921 senesinde çıkardı.

Şiiri, öte yandan Verlaine müziğine yaklaşırken, öte yandan Şeyh Galip ‘in parıltısını taşır. “Göl Saatleri”, “Göl Kuşları”, “Serbest Müstezatlar” ve “Muhtelif Şiirler” olmak üzere dört bölümden oluşan bu kitap Türk şiirinin Yahya Kemal Beyatlı‘dan sonraki ikinci kanadını kurar. 1911’de yayına giren Göl Saatleri adlı şiirleriyle iyice tanındı.

Ahmet Haşim’e göre “Şiirde mühim olan sözcüğün anlamı değil, şiir içindeki söyleniş değeridir. Şiiri ortak bir dil olarak düşünenler boş bir hayal kuruyor demektir.”

İkinci ve son şiir kitabı; “Piyale” kitabındaki “Merdiven” ve “Bir Günün Sonunda Arzu” şiirleri, bu görüşleri ortaya çıkaran ve Türk edebiyatında görülmemiş bir şiirselliği ortaya koyan ürünlerdir.
Bu kitapla birlikte Haşim’e saldırılar arttı. Ölçü ve Türkçe bilmemekle, toplum poblemlerina ilgisizlikle suçlandı. Yine de şiirleriyle 20’nci yüzyılın ilk çeyreğini etkilemeyi başardı.

Ahmet Haşim, 1909’da kurulan Fecr-i Âti topluluğunun en güçlü şairidir. Empresyonizm ve sembolizmin etkisiyle şiirler yazmıştır.

“Edebiyatı ideolojinin değil, estetiğin emrine vermek” prensibinden hareket eden Fecr-i Âtî grubunun yayın organı Servet-i Fünûn dergisinde şiirler paylaştı ve Servet-i FünûnEdebiyat-ı Cedide – topluluğuna yapılan hücumlara makaleleriyle katıldı.

Fecr-i Âtî dağıldıktan sonra siyasî ve edebî akımların dışında kendisine has bir şiir ve nesir anlayışının tek temsilcisi olarak kalmıştır. Milli Edebiyat zamanında eser vermeye devam eden sanatçı, Yahya Kemal’le birlikte “saf (öz) şiirin” de en mühim temsilcisi oldu.

Türk edebiyatında “akşam şairi” olarak da tanınır. “Sanat için sanat” anlayışını benimsemiş, toplumsal konularla ilgilenmemiştir. Bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle yazmıştır.

Şiirlerinde anlaşılmak için bir endişesı yoktur. Dili ağırdır. Arapça, Farsça sözcük ve tamlamalarla yüklü bir dil kullanmıştır. Son dönem şiirlerinde dil sadedir. Düz yazı türlerinde de çok başarılıdır. Fıkra, sohbet, gezi türündeki yapıtlarında kendine özgü bir üslubu mevcuttur. Bu yazılarda göz alıcı zekâsını ortaya koyan orijinal buluş ve görüşleri yer alır.

“Merdiven”, “O Belde” en mühim şiirleridir.

Ahmet Haşim, İki ay süren bir evlilik geçirmiş. Ancak yaşamını kaybettiğü yıl boşanabilmiştir. Hayatının son günlerinde hasta yatağında yatarken, uzun süredir tanıdığı ve tedaviye gittiği Almanya’dan “Yanımda olmayışın beni harap ediyor” diyerek aşk mektupları yazdığı kadınla, ölmeden üç hafta önce nikahlanmış.

Ahmet Haşim, 4 Haziran 1933 tarihinde İstanbul Kadıköy’de 49 yaşında bir böbrek rahatsızlığı neticesinde ölmüştür. Mezarı Eyüp Mezarlığındadır.

Kitapları :
Şiir:
1921 – Göl Saatleri
1926 – Piyale

Fıkra ve Sohbet:
1926 – Bize Göre
1928 – Gurabahane-i Laklakan

Gezi:
1933 – Frankfurt Seyahatnamesi

Ahmet Haşim Şiirlerinden Örnekler :

MERDİVEN

Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semâya ağlayarak…

Sular sarardı… yüzün perde perde solmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisân-ı hafîdir ki ruha dolmakta,
Kızıl havâları seyret ki akşam olmakta…

O BELDE

Denizlerden
Esen bu ince havâ saçlarınla eğlensin.
Bilsen
Melâl-i hasret ü gurbetle ufk-i şâma bakan
Bu gözlerinle, bu hüznünle sen ne dilbersin!
Ne sen,
Ne ben,
Ne de hüsnünde toplanan bu mesâ,
Ne de âlâm-i fikre bir mersâ
Olan bu mâi deniz,
Melâli anlamayan nesle âşinâ değiliz.
Sana yalnız bir ince tâze kadın
Bana yalnızca eski bir budala
Diyen bugünkü beşer,
Bu sefîl iştihâ, bu kirli nazar,
Bulamaz sende, bende bir ma’nâ,
Ne bu akşamda bir gam-i nermîn
Ne de durgun denizde bir muğber
Lerze-î istitâr ü istiğnâ.

Sen ve ben
Ve deniz
Ve bu akşamki lerzesiz, sessiz
Topluyor bû-yi rûhunu gûyâ,
Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre müebbed bu yerde mahkûmuz…

O belde?
Durur menâtık-ı dûşîze-yi tahayyülde;
Mâi bir akşam
Eder üzerinde dâimâ ârâm;
Eteklerinde deniz
Döker ervâha bir sükûn-ı menâm.
Kadınlar orda güzel, ince, sâf, leylîdir,
Hepsinin gözlerinde hüznün var
Hepsi hemşiredir veyâhud yâr;
Dilde tenvîm-i ıstırâbı bilir
Dudaklarındaki giryende bûseler, yâhud,
O gözlerindeki nîlî sükût-ı istifhâm
Onların ruhu, şâm-ı muğberden
Mütekâsif menekşelerdir ki
Mütemâdî sükûn u samtı arar;
Şu’le-î bî-ziyâ-yı hüzn-i kamer
Mültecî sanki sâde ellerine
O kadar nâ-tüvân ki, âh, onlar,
Onların hüzn-i lâl ü müştereki,
Sonra dalgın mesâ, o hasta deniz
Hepsi benzer o yerde birbirine…

O belde
Hangi bir kıt’a-yı muhayyelde?
Hangi bir nehr-i dûr ile mahdûd?
Bir yalan yer midir ya da mevcûd
Fakat bulunmayacak bir melâz-i hulyâ mı?
Bilmem… Yalnız
Bildiğim, sen ve ben ve mâi deniz
Ve bu akşam ki eyliyor tehzîz
Bende evtâr-ı hüzn ü ilhâmı.

Uzak
Ve mâi gölgeli bir beldeden cüdâ kalarak
Bu nefy ü hicre, müebbed bu yerde mahkûmuz…

MUKADDİME

Zannetme ki güldür, ne de lâle,
Âteş doludur, tutma yanarsın,
Karşında şu gülgûn piyâle…

İçmişti Fuzûlî bu alevden,
Düşmüştü bu iksîr ile Mecnûn
Şi’rin sana anlattığı hâle…

Yanmakta bu sâgardan içenler,
Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı,
Baştan başa efgân ile nâle…

Âteş doludur, tutma yanarsın,
Karşında şu gülgûn piyâle…

BÜLBÜL

Bir gamlı hazânın seherinde
Isrâra ne hâcet yine bülbül?
Bil, kalbimizin bahçelerinde
Cân verdi senin dile getirdiğin gül!

Savrulmada gül şimdi havâda,
Gün doğmada bir başka ziyâda…

HAVUZ

Akşam yine toplandı derinde…

Cânân gülüyor eski yerinde
Cânân ki gündüzleri gelmez
Akşam görünür havz üzerinde,

Meh-tâb kemer tâze belinde
Üstünde semâ gizli bir örtü
Yıldızlar onun güldür elinde…

BİR GÜNÜN SONUNDA ARZÛ

Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümâyân,
Güller gibi… sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nâlân;
Gün dünyaya geldi yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrârını ömrün eder i’lân.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Âlemlerimizden sefer eyler?

Akşam, yine akşam, yine akşam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde semâ kavs-i mutalsam!

Akşam, yine akşam, yine akşam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!

Kaynak:Bilgisayfam.net

porno izle cm to inches
bestnich altyazılı porno porno nulled script