Balzac Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Balzac kimdir?, Balzac kaç yaşında?, Balzac evi nerede?, Balzac nerelidir? Balzac ev adresi?, Balzac kaç yaşında?, Balzac nerede oturuyor?, Balzac nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Balzac hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 20.Mayıs.179918.Ağustos.1850 senesinde doğan Balzac şu an için 51 yaşında ve Boğa burcundandır. Balzac doğum yeri ise Tours, FransaParis, Fransa olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise YazarTiyatro Yazarı olarak devam ettirmektedir.

Balzac Kimdir? – Balzac Evi Nerede? – Balzac Nerede Oturuyor?

Balzac Kimdir?, evi nerede?

Fransız roman ve oyun yazarı. 19.yüzyılAvrupa edebiyatında “realizm“in yaratıcısı ve klasik roman tekniğinin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Oldukça üretken bir yazar olan Balzac, yaşamı boyunca yüzün üzerinde roman, kısa hikaye ve oyun kaleme almış; tüm eserleri, Dante‘nin “The Divine Comedy“sinden esinlenilerek, “La Comedie Humanine” (İnsanlık Komedisi) adı altında dünyaca ünlü bir kitapta toplanmıştır. Küçük ve orta dereceli Fransız burjuvazisini ve toplum geleneklerini ince bir ironiyle hicvettiği bir çok eseri “dünya klasikleri” arasına girmiş; bir roman üstadı olarak, dünya edebiyatına damgasını vurmuştur. Böylesine büyük edebi yeteneğine ve üretkenliğine rağmen, yaşamı boyunca borç içinde yaşamış; yaşamını kaybettikten sonra üne kavuşmuştur.

Honore de Balzac, 20 Mayıs1799 tarihinde, Fransa‘nın Tours şehrinde, memur bir ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Orta sınıf bir burjuvazi ailesinden gelen babası Bernard François Balssa, 1797 senesinde, Parisli seçkin bir aileye mensup ve kendisinden 31 yaş küçük olan Anne Charlotte Laure Sallambier ile yaşamını birleştirdi. Eyalet savcısı olarak imparatorluk bünyesinde görev yapıyor; bunun yanında, Paris’teki Kral Konseyi’nin sekreterliğini yürütüyordu. Fransız İhtilali boyunca, liberal düşünceler taşıyan Bernard François, Komün birliği içinde yer almasına rağmen, 1795 senesinde, kralcı protestoculara yardım ettiği gerekçesiyle Tours’a gönderildi. Rabelais‘teki evinde düşüp sakatlanınca, şehir hastanesinde uzun süren bir tedavi sürecine başladı. Aile, bu sağlık problemlerinin daha güzel koşullarda halledilebilmesi için, 1814‘de Paris’e geri döndü.

Balzac dört yaşına kadar, Saint Cyr adındaki bir köyde bulunan bir yetimhanede büyüdü. O dönemin Fransa’sında pek de sık rastlanılmayan bir durumdu bu. Dört yaşında ailesinin himayesine geri verildi ve ilköğrenimine başladı. Babasının eğitim hususundaki titizliği sebebiyle, bi hayli donanımlı bir öğrenim hayatı geçirdi. Öncelikle College de Vendome’a gitti. Honore de Charlemagne lisesinin sonrasında Sorbonne Üniversitesi‘nde hukuk okudu. Bu mesleği, yalnızca babasının isteği üzerine seçen Balzac, mezun olduktan sonra bir süre, hukuk bürolarında staj yaptı.

Asıl merakı, edebiyat ve yazarlık olan Balzac, başşehirde bulunduğu zaman zarfında sanat ve edebiyatla tanışmış; bu alandaki kabiliyetinin farkına varma fırsatını yakalamıştı. Nitekim, 1819 senesinde ailesi, finansal sorunlar sebebiyle küçük bir kasaba olan Villeparisis‘ye taşınma kararı aldığında, yazar olmak isteğini ilk defa açıkça sözlerine ekledi. Elbette ailesiyle, geleceği hususunda fikir ayrılığına düşmesinin tek nedeni, meslek seçimi değildi. Balzac, ihtilal dönemi Fransa’sında esen Saint-Simon Akımı‘nın etkisine kapılmıştı ve siyasi düşüncesi de buna bağlı olarak sol ideolojilere meyilliydi. Bu durum yazarın, koyu bir liberal olan babasıyla ters düşmesine ve ailesinden gittikçe uzaklaşmasına yol açtı. Böylelikle sefalet ve yalnızlıkla geçecek bir hayata merhaba diyerek ailesinden ayrılıp hayallerinin peşine takılan Balzac, Paris’e geri döndü ve Arsenal Kütüphanesi yakınlarında, pejmürde bir oda kiraladı. Birkaç yıl sonra, E.T.A. Hoffmann‘dan esinlenerek kaleme alacağı, “La Peau De Chargin” (1831) adlı kitabında, bu odayı ve orada geçirdiği günleri, fantastik bir öykü halinde anlatacaktı.

Yazarın ilk çalışması, 1820 senesinde kaleme aldığı “Cromwell” adlı trajik bir tiyatro oyunuydu ve kendi ailevi problemlerinin onun üzerinde bıraktığı etkilerin izlerini taşıyordu. Çünkü ileri görüşlü ve ihtilalci bir baba ile, kocasından 19 yaş küçük ve içine kapanık bir annenin mutsuz evliliği, yazarın karamsar bir aile ortamında yetişmesine neden olmuştu. Bu yapıtın başarısızlığının sonrasında Balzac roman türüne yönelerek, 1822‘ye kadar, farklı takma isimlerle, romantizme karşı hicivsel bir tavır içeren birkaç eser kaleme almış olsa da, edebiyat çevrelerine kendini bir yazar olarak kabul ettirebilme fırsatını yakalayamadı. Bu yoksul yaşamına üzülen ailesinin, özellikle de babasının baskılarına rağmen, edebi kariyerini sürdürme niyetinde olan Balzac, fakat yazarak kişisel bir başarıya ulaşabileceğini düşünüyordu. Bunun bunun yanında, asgari gereksinimlerini da karşılamak zorunda olduğu için, öte yandan da ticarete soyundu ve bir yayımevi açtı. Çok fazla iş alamayan bir de matbaa satın aldıysa da, bu ticari faaliyetlerinde başarı sağlayamadı ve ağır bir borç yükü altına girdi. Malesef, yazarlıkta gösterdiği beceriyi iş yaşamında sergileyemeyerek hayatı boyunca bu tür borçlarla uğraşmak zorunda kaldı.

1825 senesinde, kötü giden evliliğinin sonrasında terk edilen ve depresyona giren kızkardeşi Laurance’i kaybeden Balzac, her ne kadar aşka olan inancını tamamiyle yitirse de, ona hayatın anlamını yeniden geri kazandıracak kişi olan Madame Laure de Benry‘le tanıştı ve ona aşık oldu. Karamsarlığı, içe kapanıklığı ve toplum yaşamına karşı tepkisel duruşuyla a-sosyal bir kişi haline gelmiş olan yazarın yaşamında, bir kadının üstlenebileceği ne kadar anlam varsa hepsinin yerini tutacak olan bu kadın, Balzac’ın manevi açlığını doyurmasının bunun yanında, maddi anlamda da tek destekçisi halini aldı. Onu toplumla barıştırmaya çalıştı. Kendisinden yaşça çok büyük olan kontes, “Vadideki Zambak“taki Madame de Mortsauf ve “Sönmüş Hayaller“deki Madame de Bargeton gibi pekçok kadın kahramanın ilham kaynağı olacaktı. Ancak özel hayatı ile başarısız ticari tecrübeleri içerisinde bir denge kuramayan yazar için kişisel yargılamaya dayalı bir dönem başlayacak ve bu duygularını ileride kaleme alacağı romanlarındaki karakterlere yansıtacaktı.

Artık 29 yaşına gelmiş olan Balzac, kariyeriyle alakalı çalışmalarında halen bir ilerleme kaydememişti. Bu zamanda, kendisini misafir etmek isteyen General de Pommereul‘un davetine icap etti ve yeni romanı için araştırma yapmak maksadıyla, generalin Brittany‘de bulunan Fougeres‘deki evinde, kısa bir süre kaldı. 1829 senesinde, Sir Walter Scott‘un yaşam üslubuyla alakalı tarihsel bir çalışma olan “La Dernier Chouan“ı (Köylü İsyanı ya da Şuanlar olarak bilinmektedir) yayımladı (sonradan “Les Chouans” olarak anılmaya başlandı). İlk kez kendi ismini kullanan Balzac, bu kitapla birlikte yavaş yavaş edebi çevrelerinin dikkatini çekmeye başladı. 1830 ile 1832 senelerı içerisinde, altı adet kısa hikaye kaleme aldı ve bunları “Scenes De La Vie Privee” (Özel Yaşamdan Sahneler) adlı bir kitap altında bir araya getirdi. Evlilik kurumunu sorguladığı ve bilhassa bayan okurların dikkatini çeken bu çalışma, ilk olarak La Presse‘de yayımlandı. Ardından, Le Voleur adlı gazetede, “Paris Mektupları” adını verdiği köşesinde, siyasi temalı fıkralar kaleme almaya başladı ve böylece dönemin popüler mesleklerinden sayılan gazeteciliğe de adım atmış oldu.

Gizem öğeleri içeren yazılarla ilgilenen Madam Balzac’ın, bi hayli ağır bir hastalığa yakalanmasından sonra, bu gizem merakı, Balzac’ı da etkisi altına aldı. Jacob Boehme ve Swedenborg‘ün çalışmalarını incelemeye başlayan ünlü yazar, Sorbonne’da, Anton Mesmer‘in “hayvan manyetizması” derslerini de takip etti. Bu dönem tüm bu yaşadığı hadiselerin, öğrendiği ve okuduğu derslerin etkileri “La Peau De Chargin” adlı eserinde açıkça hissedilmekteydi; çünkü kitabın baş kahramanı, başarıya ulaşmak için sihirli güçler kullanıyordu. Felsefi öğeler de içeren roman, yazarına alışkın olmadığı maddi bir kâr getirdi ve Balzac, o zaman için hatırı sayılır bir meblağ olan 5000 Franklık gelir elde etti. 30’lu yaşlarını süren Balzac’ın kariyer grafiği artık çıkışa geçmişti. Edebi çevrelerce tanınır hale gelmiş ve entellektüel mekanlarda boy gösterir olmuştu. Elde ettiği bu başarıyı ve çok sevdiği bohem yaşamının avantajlarını kaybetmek istemeyen yazar, olağanüstü bir çabayla kendini yazmaya adadı. Bedeninin kaldırabileceğinin çok üzerinde bir performans sergiledi ve 1832 yazında aklını kaybetmenin eşiğine geldi. Bu zamanda kaleme aldığı, “Louis Lambert” adlı otobiyografi niteliğindeki romanında, sözkonusu stresin etkileri hissedilmekteydi.

1833‘de Balzac, yazdığı tüm romanları bir araya getirmeye karar verdi. Böylelikle, birbirinin tamamlayıcısı haline gelecek olan bu romanlar, üzerinde durduğu toplumsal konuları tam anlamıyla ifade edebilecekti. Doksan kadar roman ve kısa hikayeyle birlikte, ikibin kadar karakterden oluşacak seri aracılığıyla, yazarın, Fransız burjuvazisinin alışkanlıkları, atmosferi, gelenekleri ve yaşam tarzı ile alakalı çizdiği tablo net bir halde görülebilecek ve idrak edilebilecekti. Bu büyük planı için büyük bir enerji ve hırsla çalışmaya koyulan Balzac, yine ağır bir borç yükünün altına girdi ve kurtuluş için yeniden, finansal kaynak getirmesini umduğu birtakım ticari faaliyetlerde bulundu. Bir defasında, Sevres‘de bulunan Ville d’Avray‘daki evinde ananas yetiştirip satmaya çalıştı. Ancak hiçbir çabası onu başarıya götüremedi ve iki yıl sonra, alacaklılarından kaçmak zorunda kalarak, hizmetlisi Madame de Brugnolle’nin adı altında kimliğini gizledi.

1835 senesinde, “La Chronique de Paris” adlı bir gazeteyi satın alan Balzac, yeniden hırsla yazmaya koyuldu ve bir dünya klasiği olan “Vadideki Zambak“, bu dönemin bir ürünü olarak yaşandı. Yoğun çalışma temposuyla kendini çok fazla yıpratan yazar, kitabın yayımlanmasının sonrasında bir kalp krizi geçirdi. Daha sonra ise, yaşamının mühim bir bölümüne damgasını vurmuş olan Madame de Berny’yi yitirerek büyük bir sarsıntı yaşadı. Tüm bu olumlu olmayan gelişmelerin bunun yanında, finansal sorunlar yüzünden gazetesi de iflas edince, yayıncısı Bulloz ile arası bozuldu ve böylece ertesi yıla kadar gazeteciliğe ara verdi.

1834‘den 1837 yılına kadar süren çabaları neticesinde, 12 ciltlik 3 bölümden oluşan, eski ve yeni eserlerini bir araya getirdiği kitabını bitirdi. İlk bölümde, toplumsal hayatın farklı yönlerini, insan hayatı üzerinde belirleyici rol oynayan örfler, adetler ve gelenekler çerçevesinde ele aldı. İkinci bölümde, bu konuya felsefi bir bakış açısıyla yaklaşıyor ve farklı açılımlarda yer alıyordu. Üçüncü ve son bölümde ise, insan doğası ve kitlesel davranış şekilleri hakkında çözümleyici, analitik sonuçlara varıyordu. “Yaşlı Kız” adını verdiği bu ilk derleme çalışması, 1936 senesinde, La Presse’de yayımlanmaya başladı. 1840 senesinde, derlemeyi yeniden düzenledi ve Dante’nin “The Divine Comedy” adlı eserinden ilham alarak, hepsi için ortak, birleştirici bir isim koydu: “La Comedia Humanine” (İnsanlık Komedisi).

1842‘de kaleme aldığı “The Human Society“de, Geoffroy Saint – Hilaire‘nin hayvan krallığı ve beşeri topluma özgü teorilerinin etkisinde kalarak, karşı karşıya geldirmalı bir bakış açısı ortaya koydu. Ona göre, insanoğlunun yaşam tarzı ve buna hükmeden gelenekleri çok çeşitli özelliklere sahipti ve yöreden yöreye, toplumdan topluma değişiklik gösteriyordu. Bunun bunun yanında, hayvanlarda nadiren rastlanılan bir durum olmasına karşın, insanoğlunun sevgisi, dramatik çatışmalarla doluydu. Ona göre, Fransız Devrimi savunduğu adaletli ve eşitlikçi düşünceleri hayata geçirememiş; toplumsal sınıflar içindeki ayrımı yok edememiş ve vaadettiklerinin aksine, insanları yaşadıkları çevreye yabancılaştırmıştı. Liberalizm, bireylerin bireyci ve bencil düşüncelerini körükleyerek ahlaki çöküşe neden olmuştu.

Balzac’ın yeniden revize ettiği ve 1842 ile 1848 senelerı içerisinde 17 cilt halinde paylaştığı “İnsanlık Komedi”sinin baş yapıtları içerisinde, “Le Pere Goriot” (Goriot Baba), “Les Illusions Perdues“, “Les Paysans“, “La Femme De Trente Ans” ve “Eugenie Grandet” yer alıyordu. Bu kitaplarda yazar, Paris’ten taşra kentlerine uzanan geniş bir perspektif içinde, farklı yaşam şekillerini manzara ediyordu. Eski ve köklü aristoratik yapısıyla, orta-sınıf ticaretiyle, yeni refah politikalarıyla, profesörleriyle, memurlarıyla, genç entellektüeleriyle, suçlularıyla ve daha pekçok özelliğiyle kendini gösteren Fransız toplumunu, Paris odağında analiz ediyor ve bir çok noktada eleştiriyordu. Balzac’ın romanlarında dikkati çeken mühim bir özellik, pekçok mühim kişiliğine, farklı romanlarında yeniden yer vermesiydi. Yirmibeş ayrı romanında görünen Henry de Massay ile Eugene Rastignac gibi öne çıkan karakterlerle hemen hemen bir gönül bağı kurmuş olan ünlü yazarın, bu karakterlerini gerçek hayattan kurgulayarak romanlarına işlediği yönünde değerlendirmeler yapılmaktaydı.

Le Pere Goriot” (Goriot Baba) adlı ünlü romanı, ilk defa 1934 senesinde, Revue de Paris‘de yayınlandı ve ertesi yıl da kitap haline getirilerek basıldı. Fransız İhtilali’nden sonraki burjuva sınıfının karamsar bir tablosunu çizen bu eser, Shakespeare‘in “Kral Lear” adlı oyununun roman türüne çevrilmiş değişik bir uyarlamasıydı. Hırslı fakat yoksul bir genç adam olan Eugene de Rastignac, egoist ve acımasız kızkardeşleri ile çocukları için herşeyini feda etmekten çekinmeyecek bir baba olan yaşlı Goriot’nun birbiriyle ilintili öyküsünü anlatıyordu.

Eserlerinin pekçoğunu, büyük bir sevgiyle bağlı olduğu Paris’te kaleme alan Balzac, Tours yakınlarındaki Sache‘de de bir süre ikamet etti ve çalışmalarına burada devam etti. 1828 ile 1836 senelerı içerisinde, şehir merkezine yakın, Rasathane civarındaki Cassini‘de yaşadı ve bohem hayatı sürdü. 1847‘de Rue Fortunee‘ye taşınan Balzac, bu en verimli zamanında, günde ortalama 15 saat çalışıyor ve özel olarak harmanlanmış Paris kahvesinden içiyordu. Akşam yemeğinden sonra kısa bir süre uyuyor; sonrasında gece yarısı uyanarak sabaha kadar yazmaya sürüyordu. Kendini hemen hemen tamamiyle yazmaya adamış olsa da, hayatın tadını çıkaracak faaliyetlere de katılıyordu.

1846 senesinde paylaştığı “La Cousin Bette” (Bette Abla), yazarın hiç gün yüzüne çıkmamış aşk ilişkilerinden kesitler taşıyordu. Bu hikayede, Cousin Bette adlı baş kahraman, ailesi ve bir hayat kadını olan Valerie Marneffe’den, yaşadığı tüm hayalkırıklıkları için intikam almaya çabası içine giriyordu.

Yazar, Madame de Berny’nin ölümüyle büyük bir sarsıntı yaşadıysa da, hayatına hükmeden tek aşkı o olmamıştı. 1832 senesindeki tanışmalarından beri Balzac, Polonyalı bir kontes olan Eveline Hanska ile 15 yıl boyunca mektuplaşmıştı. Hanska, yazarın, Bette Abla’daki Madame Hulot kişiliğinin de aralarında bulunduğu birkaç eserindeki bayan kahramanlar için esin kaynağı oldu. 1837 senesinin sonbaharında, hem sağlığına yeniden kavuşmak, hem de Eveline’nin, Bartolini tarafından yapılan büstünü görmek için İtalya‘ya gitti. Bartolini’den, aynı büstten kendisine de yapmasını rica etti.

1841‘de, kontesin eşinin vefat etmesinin sonrasında, sevgilisiyle uzun zaman birlikte yaşama hayalleri kuran Balzac, sağlığının iyice kötüye gitmesine rağmen, 1847’de, Polonya‘ya giderek, sevgilisinin şatosunda yaşamaya başladı. 1850 senesinin Mart ayında ise, Madame Hanska ile evlendi. Çift Paris’e geri döndü; fakat mutlu evlilik yalnızca iki yıl sürdü. 18 Ağustos 1850 tarihinde, bronşit ve kalp yetmezliğinden hayata veda eden Honore de Balzac, ardında 50’ye yakın tamamlanmamış eser bıraktı. Bunlardan en mühimsi, dünya edebiyat tarihinde bi hayli kıymetli ve saygın bir yere sahip olan İnsanlık Komedisi’nin, 1845 senesinde başladığı son revizesiydi. Yarım kalan bu çalışma, 18691876 tarihleri içerisinde tamamlandı ve 24 cilt halinde yeniden basıldı.

Kahramanlarının kişisel detaylarının ve kişisel tecrübelerinin de yaşadıkları olaylardaki duruşlarını etkilediğinin altını çizerek, olaylardan ve davranışlardan ziyade, nedenler ile geçmiş üzerinde durmuş; bundan dolayı romanın Shakespeare’ı olarak kabul edilmiştir. Eleştirel düşüncelerinin ve savunduğu ideolojilerin etkisiyle, yaşama realist bir pencereden bakan yazar, romanlarında gerçekçi, tutarlı ve doğal bir üslup kullanmıştır. Kahramanları aracılığıyla, diğer insanlara karşı empati kurmuş; gözlem yeteneğinden bi hayli fazla yararlanmıştır. Bu sebeple, roman türünde, realizm ve doğalcılık anlayışını edebi bir akım haline getirmiştir.

TÜRKÇEYE ÇEVRİLEN ESERLERİ:

Manyak kurba (2006)

Köylü İsyanı (1974)

Tours Papazı (1949)

Eugenie Grandet (1983)

Goriot Baba (1984)

Bette Abla (1977)

Otuz Yaşındaki Kadın (1963)

Vandetta (1943)

Tılsımlı Deri (1943, 1968)

Tefeci Gobseck (19471961)

Kırmızı Han (1946)

Terör Devrinde (1979)

Köy Hekimi (19421979)

Bilinmeyen Şaheser (1945)

Lois Lambert (1946)

Albay Chabert (19441974)

Bir Havva Kızı (1970)

Onüçlerin Romanı (1945)

Mutlak Peşinde (1945-1965)

Altın Gözlü Kız (1943)

Kibar Fahişelerin İhtişam ve Sefaleti (1946)

Kibar Fahişeler (1972)

Kötü Kadınların Parlayış, Düşüşü (1981)

Vadideki Zambak (19411985)

Sönmüş Hayaller (1949)

Nucingen Bankası (1950)

Köy Papazı (1952)

Cesar Birotteau (1945-1964)

Ursula Mirouet (1949)

Karanlık Bir İş (1947)

Esrarlı Bir Vaka (1949-1964)

İki Gelinin Hatıraları (1940 – 1983)

Modeste Mignon (1947)

Köylüler (1845, 1976-1985)

Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script