Cem Adrian Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Cem Adrian kimdir?, Cem Adrian kaç yaşında?, Cem Adrian evi nerede?, Cem Adrian nerelidir? Cem Adrian ev adresi?, Cem Adrian kaç yaşında?, Cem Adrian nerede oturuyor?, Cem Adrian nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Cem Adrian hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 30.Kasım.1980 senesinde doğan Cem Adrian şu an için 41 yaşında ve Yay burcundandır. Cem Adrian doğum yeri ise Edirne, İstanbul olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise MüzisyenBesteciProdüktör olarak devam ettirmektedir.

Cem Adrian Kimdir? – Cem Adrian Evi Nerede? – Cem Adrian Nerede Oturuyor?

Cem Adrian Kimdir?, evi nerede?

Cem Adrian, müzisyen, besteci ve yapımcı. Ortalama bir insandan 3 kat daha uzun ses tellerine ve 4.5 oktavlık ses alanınie sahiptir.

30 Kasım1980 tarihinde, Yugoslav kökenli bir ailenin ikinci çocuğu olarak Edirne’de dünyaya geldi. Asıl adı Cem Filiz’dir.Adrian sahne soyadını dünyaya geldiğu ve büyüdüğü Edirne şehrinin antik çağlardaki ismi olan Hadrianoupolis’ten esinlenerek almıştır. Ortaokul saatleri civarında müzikle ilgilenmeye başlayan Adrian, ilk bestelerini de bu senelerda yaptı. 12 yaşından beri Edirne’de radyoculuk yapmaya başladı ve bu işi ortalama on yıl boyunca belirli aralıklarla devam ettirdi. Radyoculuğun müzik yapabilmesi için yaşamında mühim bir yeri olduğunu söyleyen Cem Adrian, ilk albümünde bulunan iki şarkı dışında bütün şarkıları çalıştığı radyonun stüdyosunda kaydetti.

12 yaşında başladığı radyoculuk hayatına 6 yıl devam etmiş, bu süre içinde tiyatro ve fotografçılık eğitimi almış, çalıştığı radyonun kayıt stüdyosunda kendine ait ortalama 250 şarkı kaydetmiştir. Ses telleri normal bir insanın 3 katı uzunluğundadır.

Sonraki senelerda müzik piyasasında şansını denemek ve amaçladığı noktalara gelebilmek için İstanbul‘a gelen Adrian, 2003 senesinde Serkan ve Efkan Erdal ile birlikte kurdukları “Mystika” adlı etnik müzik grubunda solist ve dansçı olarak çeşitli mekanlarda sahne aldı. 2004 senesinde, bir kafede çalıştığı sırada, Demet Sağıroğlu vasıtasıyla tanıştığı Fazıl Say‘ın bir arkadaşı ile tanışma fırsatı yakaladı ve birden fazla enstrüman sesini kendi sesiyle taklit ederek hazırladığı demosunu Fazıl Say’a ulaştırdı. Fazıl Say’ın davetiyle Bilkent Üniversitesi Sahne Sanatları Fakültesi’nde özel öğrenci statüsünde eğitime başladı. Duyduğu sese hayran olan Say, Cem Adrian’ın Bilkent Üniversitesi‘nde özel öğrenci statüsünde eğitim alması için önayak oldu.

2005 senesinin Şubat ayında, 1997 ve 2003 senelerı içerisinde Edirne‘de kaydettiği demolardan ve 2004 senesinin Ekim ayında Fazıl Say ile birlikte verdiği ilk konserin kayıtlarından oluşan “Ben Bu Şarkıyı Sana yazdım” adlı albümünü çıkardı.

2006 senesinin sonbaharında, yapımcılığını kendi üstüne aldığı ikinci albümü “Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti“yi çıkaran Adrian, bu albümde bulunan ve albümle aynı adı taşıyan şarkısında, 134 kanal vokal kaydı yaparak hiç enstrüman kullanmadı. Albümün genel yapısı, Cem Adrian’ın, bas, tenor, mezzo, soprano ve koloratur soprano seslerinin koro kayıtları üzerine döşenen elektronik altyapılar oluşturdu. Bu albüme Denizhan, Umay Umay ve Suicide vokalleri ile katkılarda bulunmuşlardır.

2006 yılı sonundaki “Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti” albümünün tanıtım konseri performansı ve Hayal Kahvesi konserler dizisi başta olmak üzere Türkiye’nin bir çok ilinde verdiği konserlerini, üçüncü albüm projesine kadar devam ettirmiştir. Ayrıca Gökhan Çevir ile çalışmıştır. Bu süre zarfında bir çok konser vermiş, canlı yayın ve programa katılmıştır.

“Emir” albümünün kayıtları sürerken, 2007 yılı sonunda kayıtlarına başlanan, yalnızca piyano kullanılarak hazırlanan serinin ilk albümü olan ‘ Essentials / Seçkiler – Etnik ‘ 2008 yılı Haziran ayında piyasaya çıkmıştır.

2007 yılı Temmuz ayında çalışmalarına başlanan, prodüktörlüğünü kendisinin üstüne aldığı, albüm kayıtlarından, şarkı sözüne, müziklerinden, aranjlerine kadar kendisinin yaptığı dördüncü işinde uzman çalışması ‘tanrının emri aşkı’ anlatan “Emir” albümü 26 Aralık 2008 tarihinde piyasaya çıkmıştır. Albümde konuk olarak; Hayko Cepkin ve Pamela Spence yer almıştır.

Cem Adrian, albümünün yan prodüktörlüğünü yapan Emin Yasin Vural ile birlikte elektronik ağırlıklı bir albüm hazırladı. Adrian, 2008 senesinin Mart ayında “Essensials/Seçkiler-1” adlı albümünü piyasaya çıkardı.

Beşinci stüdyo albümü olan, “insanın dönüp dolaşıp varacağı yerin yine kendisi olduğunu” vurguladığı “Kayıp Çocuk Masalları” 25 Aralık 2010 tarihinde piyasaya çıkmıştır. 12 parçadan oluşan albümün tüm şarkılarının söz ve müziği Cem Adrian’a aittir. Albümde Murat Yılmazsenedirım ve Aylin Aslım ile düetleri bulunmaktadır. 18 Eylül 2012 tarihinde altıncı stüdyo kaydı olan “Siyah Bir Veda Öpücüğü” adlı albümünü çıkarmıştır. Albümde 12 şarkı bulunmaktadır. Albümde, “Hani Bazen” adlı şarkıda Ayten Alpman ile Cem Adrian düet yapmıştır

2016 senesinde “Essentials/Seçkiler 2” albümümünü piyasaya çıkaran Adrian’ın yedinci stüdyo albümü “Tuz Buz” ise Kasım 2017’de dinleyicilerle buluştu. Sanatçı, konserlerinin bunun yanında yeni albümlerin ve bir kitabın çalışmalarını sürdürüyor.

Cem Adrian’ın 29 Eylül 2018 Cumartesi akşamı saat 21.00’de Bostancı Gösteri Merkezi’nde konser verdi.

Fazıl Say‘ın anlatımı ile Cem Adrian
Anlatması zor! En peslerden koloratur ötesi en tizlere yayılan, dile kolay, 4.5 oktavlık bir sese sahip. Sahip, evet! İç-sesi olarak da sahip: duygusuyla, hakimiyeti ve güzelliğiyle… Bütün bu renk ve ahenk paletine yön veren “Cem-erkek-sesi,” “Cem-kadın-sesi,” “Cem-çocuk-sesi,” sesleri, ses renkleri ve iç-sesleri… “Hassas” diyor doktorlar; ses telleri normal insanin 3 katı uzunluğunda…

:

Milliyet Gazetesi yazarı Elif Korap‘ın Cem Adrian ile 13 Şubat 2005 tarihli röportajı

Hikayenizin şimdiye kadar duyduklarımızdan ne farkı var?

“Bilmiyorum.”

Nasıl başlıyor peki?

“Etiler’de bir kahvede fal bakıyorum. Eylül ayındayız. Devamlı fal baktığım bir müşterim var. Fazıl Say’ın arkadaşı. Müzisyen olmak istediğimi de biliyor. Kendi bestelerimden doldurduğum bir demoyu ona veriyorum. O da Fazıl Say’a götürüyor ve dinletiyor. Aynı gece telefonum çalıyor.”

Saat, yer?

“Evdeyim, akşam 8.00 civarı. İşten çıkmışım, evde dinleniyorum. Bilmediğim bir numara arıyor. Açıyorum. “Ben Fazıl” diyor. Sesinden tanıyorum. İnanılmaz bir heyecan. Fazıl Say beni arıyor! “Müziğini dinledim, yarın bir yemek yiyelim mi?” diyor. İnanamıyorum. O geceyi internette çalışarak geçiriyorum. Ya bana klasik müzikle alakalı bir şey sorarsa, kendisiyle alakalı bir şey sorarsa… Ertesi gün yemekte Fazıl Say karşımda.”

Size ne diyor?

“Bana, bu sesle müzik eğitimi alırsam bir dünya starı olabileceğimi söylüyor. Daha beni hiç dinlemeden üstelik. Yalnızca o demoyla. Sonra “Seni Ankara‘da bazı hocalara dinletmek istiyorum” diyor. Üç gün sonra Ankara’dayım. Her şey çok hızlı gelişiyor. Bilkent Senfoni Orkestrası’nın şefi, ses uzmanı İbrahim Yazıcı’nın karşısındayım. Beni dinliyor. Fazıl Say’a “Çok kullandığı için yıpranmış ama böyle bir ses dünyaya bin yılda bir gelebilir” diyor. Beni Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları’na “özel öğrenci” statüsüyle alıyorlar. O güne kadar nota bile bilmiyorum. “

“Ben tek başıma bir koroymuşum, öyle diyorlar”

Neymiş yani sesiniz? Bas mı, bariton mu, tenor mu?

“Sesim bas, bariton, tenor, kontrtenor, alto, soprano… Hepsi benim sesim. Bir tek sesim yok benim. Zaten onlar da sesimde bir enteresanlık olduğunu fark ediyorlar ve beni İstanbul‘da mühim bir ses doktoruna gönderiyorlar. Fazıl Say randevu alıyor benim için. Ve doktor şaşırıyor. Çünkü ses tellerimin normal insanınkinin üç katı uzunlukta olduğunu öğreniyoruz! Herkes çok şaşkın. Fazıl bey, İbrahim bey, doktor…”

Ne kadar olması gerek ses tellerinin uzunluğunun?

“Nomalde 1,5 santim civarında oluyormuş.”

Ses tellerinizin normal bir insanın üç katı uzunluğunda olması ne anlama geliyor? Siz sakat mısınız, yoksa bu bir lütuf mu?

“Aslını söylemek gerekirse haklısınız. Sonuçta anormalite. Ama iyi bir anormallik tabii. Zararı yok, bana faydası var. Ama öte yandan da başka insanlara göre ses tellerim çok daha hassas. Çok dikkat etmem gerekiyor. Bir insan sesine değil, birden fazla başka insanın sesine sahibim.”

Tek başına bir koro musunuz siz?

“Öyle diyorlar!”

“Hiç enstrümanım yoktu, o yüzden kayıt yaparken trompet oluyordum, sonra kontrbas oluyordum”

Siz ne zaman fark ediyorsunuz kendinizde bu normal olmayan durumu?p>
“Sesimi mi? Sesimin herkesinkinden farklı olduğunu bilmiyorum aslında. Ama bir gün müzisyen yer alacağımı biliyorum. İlkokuldan beri. Belki 7-8 yaşlarından beri…”

Nasıl?

“7-8 yaşındayken derslerde, teneffüslerde kaset kapakları tasarlıyorum. O kadar eminim yani ileride müzisyen olup kaset çıkaracağıma. Sonra eve gidiyorum, evdeki teybe sesimi kaydediyorum. Besteler yapıyorum, şarkı söylüyorum. Bir gün keşfedileceğimden eminim. Biliyorum bunu.”

Aileniz ne diyor bu durumunuza? Köyün delisi gözüyle mi bakıyorlar size?

“Köyün değil de, evin delisi gibi belki. Ama onlar tam anlamıyla farkında değil durumun. Yani benim müzisyen olmak istediğimi bilmiyorlar. Ama ben, söylemesem de biliyorum. Aklım düşüncesim müzikte. Madonna dinliyorum, Michael Jackson dinliyorum. Kendi bestelerimi yapıyorum.”

Henüz ilkokuldayken mi?

“Evet ve benim gibi birkaç arkadaşım daha var. Bulmuşum kendim gibi insanları yani. Hepimiz kaset kapaklarımızı tasarlıyoruz. Aramızda rekabet bile var. Sonra tabii yollar ayrılıyor. Herkes üniversite derdinde, ben üniversiteye gitmeyi bile düşünmüyorum. Çünkü müzisyen yer alacağım! Liseden sonra Edirne’de bir radyoda DJ olarak çalışmaya başlıyorum. Bunun yanında söylemiş miydim, ailemle Edirne’de yaşıyoruz.”

Evet. Röportajdan önce…

“DJ olmak tabii teknik olanaklarımı evdekine oranla artırıyor. İşim bittikten sonra stüdyoda kalıp ses kayıtlarımı yapıyorum. Kendi bestelerimi söylüyorum. Bunun yanında enstrüman olmadığı için enstrüman da ben oluyorum. Araya trompet mi girmesi gerek, trompet sesi çıkarıyorum. Kontrbas mı gerek, kontrbas oluyorum.”

Bunun özel bir durum olduğunun farkında mısınz?

“Hayır. O sesleri çıkarabilmemin özel bir durum olduğunun farkında değilim. Saf saf, yalnızca enstrüman olmadığı için, yani mecburen kendi sesimle kapatıyorum açıkları. Bana herkes bu sesleri çıkarabilirmiş gibi geliyor. Ama müziğimin iyi olduğunu biliyorum. İyi müzik yapıyorum ve biliyorum ki keşfedileceğim. Bunun yanında doldurduğum demoları İstanbul’daki ünlü müzik şirketlerine gönderiyorum.”

Yanıt?

“Olumsuz. Hepsi geri çeviriyor. “Teşekkür ederiz, ama biz sizin için ne yapabiliriz?” diyorlar. Yılmıyorum. Çünkü biliyorum. Yalnızca doğru yer olmadığı için olmuyor.”

Hani şu müzik şirketlerini senediran tiplerden misiniz!

(Gülüyor) “Biraz öyle oldu galiba. Olumsuz yanıt geliyor ama ben yenisini doldurup gönderiyorum. “

“İstanbul’a geleli 1,5 yıl olmuştu, hâlâ fal bakıyordum”

İstanbul’a nasıl geliyorsunuz?

“İstanbul’daki bir arkadaşım “Bu işleri yapacaksan, İstanbul’a gelmen gerek” diyor. Haklı. Kararımı veriyorum. İstanbul’dayım. Taksim’de bir ev tutuyorum. Bütün radyolara, müzik şirketlerine başvuruyorum. DJ olabilirim, cingıllar hazırlayabilirim. Ama iş yok! 17 gün sonunda İstanbul’da tüm param bitmiş olarak kalıyorum. Fal baktığımı bilen bir arkadaşım Taksim’de bir kafede fal bakacak birilerini aradıklarını söylüyor ve işe başlıyorum. Artık falcıyım!”

Müzik hayalleri bitiyor mu?

“Bitmiyor ama iyice uzaklaşıyorum. Yalnız üç arkadaş Mystica diye bir grup kuruyoruz ve The Ritz-Carlton, Çırağan gibi otellerde dans ve müzik gösterisi yapıyoruz. Caz söylüyorum, rock söylüyorum… Gündüz fal bakıp gece de bazı partilerde sahneye çıkıyoruz. Bunun yanında Etiler’de bir kafeye geçiyorum yine falcı olarak. İstanbul’a geleli bir buçuk yıl olmuş. Biraz moralim bozulmaya başlıyor ama biliyorum yine de: Başaracağım. Veee…”

“Evet. Sonunda o doğru yeri buluyorum. Ve Fazıl Say‘a ulaşıyorum.”

“İbo’ların zamanından olsaydım adım da Cem Çokses olurdu”

Albümünüz cuma günü piyasaya çıktı değil mi?

“Evet. Ben de inanamıyorum. Hep dile getirdim, biliyordum bunu ama bu kadar hızlı yaşanacağını tahmin etmezdim. İmaj Müzik’ten çıktı albümüm. “Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım” albümün adı. “Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım”, Fazıl Say’ın o demoda dinlediği ve benimle tanışmak istemesine neden olan bestem. Ama albümde “Summertime”, “Uzun İnce Bir Yol”, “Kimler Geldi Kimler Geçti” de var. Diğerleri benim bestem. Ayrıca “Summertime”ın bir özelliği var. Fazıl Say’ın Bilkent konserinde yaptığımız canlı kayıttan alındı. Piyanoda Fazıl Say var. Onun dışındaki bütün sesleri ben çıkarıyorum. Yedi farklı sesim var o şarkıda.”

Fazıl Say’ın Bilkent’teki konserine kot pantolon ve sabo terlikle çıkmışsınız. Zevksizlikten mi, normal olmayan olmak için mi?

(Gülüyor) “Yok hayır. Onlar sabo değildi ama öyle görünmüş olabilir. Bence gayet şıktım. Ama benden başka herkes simsiyah giyinmişti. Benim dışımda Fazıl Say‘ın diğer genç kabiliyetleri de vardı. Ben koyu renk bir pantolon, bordo ceket ve krem rengi ayakkabı giymiştim, ondan öyle algılandı galiba.”

Gerçi görmedim ama kulağa pek şık gelmiyor tarifiniz!

“Evet, kulağa hoş gelmiyor farkındayım ama görseniz beğenirsiniz bence.”

Peki. Ben bestenizi dinledim ama tanımlayamıyorum. Yaptığınız müziğin türü ne?

“Etnik-caz, etnik-pop belki. Nasıl tanımlayabilirim, ben de bilmiyorum.”

Bunun yanında soyadınızın anlamı nedir?

“Kendi seçimim. Eğer bir soydan söz ediyorsak bu geldiğim yer olmalı diye düşündüm. Edirneli olduğum için de Adrianapolis’e gönderme yaptım. Adrianapolis’in Adrian’ını aldım. İbrahim Tatlıses‘lerin zamanından olsaydım Cem Çokses olurdum herhalde… “

Albümleri :
2017 – Tuz Buz
2016 – Essentials / Seçkiler 2
2015 – İlk ve Son Kez (Single)
2015 – Yalnızlık Senden Daha Çok Seviyor Beni
2014 – Sana Bunları Hiç Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum
2014 – Cam Havli (Umay Umay ile birlikte)
2013 – Şeker Prens ve Tuz Kral
2012 – Siyah Bir Veda Öpücüğü
2010 – Kayıp Çocuk Masalları
2008 – Essentials / Seçkiler
2008 – Emir
2006 – Aşk Bu Gece Şehri Terk Etti
2005 – Ben Bu Şarkıyı Sana Yazdım

Filmleri :
Oyuncu:
2008 – Sıcak (İmam)(Sinema Filmi)
Müzik:
2009 – Düşler ve Yokoluşlar (Sinema Filmi)
2008 – Sıcak (Sinema Filmi)
2006 – Ayça’yı Neden Seviyorum? (Kısa Film)

Kaynak:Bilgisayfam.net

porno izle cm to inches
bestnich altyazılı porno porno nulled script