Cenab Şahabeddin Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Cenab Şahabeddin kimdir?, Cenab Şahabeddin kaç yaşında?, Cenab Şahabeddin evi nerede?, Cenab Şahabeddin nerelidir? Cenab Şahabeddin ev adresi?, Cenab Şahabeddin kaç yaşında?, Cenab Şahabeddin nerede oturuyor?, Cenab Şahabeddin nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Cenab Şahabeddin hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 21.Mart.187013.Şubat.1934 senesinde doğan Cenab Şahabeddin şu an için 64 yaşında ve Koç burcundandır. Cenab Şahabeddin doğum yeri ise Manastır, Osmanlı Devletiİstanbul olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise ŞairYazar olarak devam ettirmektedir.

Cenab Şahabeddin Kimdir? – Cenab Şahabeddin Evi Nerede? – Cenab Şahabeddin Nerede Oturuyor?

Cenab Şahabeddin Kimdir?, evi nerede?

Servet-i Fünun edebîyatının ileri gelen temsilcilerindendir.

Cenab Şahabeddin, 21 Mart 1870 tarihinde Osmanlı Devleti’nin Manastır şehrinde doğmuştur. Babası Osman Şahabeddin Bey, annesi İsmet Hanım idi. Babasının Plevne’de şehit düşmesinden sonra ailesiyle İstanbul’a geldi. İlköğrenimini Tophane’deki Fevziye Mektebi’nde yaptı. Gülhane Askeri Rüşdiyesi’ni bitirdi. Tıbbiye İdadisi’nden sonra Askeri Tıbbiye’den mezun oldu. Hekim yüzbaşı oldu.

Paris’te 4 yıl cilt hastalıkları ihtisası yaptı. Yurda döndükten sonra Mersin, Rodos, Cidde’de karantina hekimliği, sıhhiye müfettişliği yaptı. 1914 senesinde emekliye ayrıldı.

Cenab Şahabeddin, Darülfünûn’da Türk Edebiyatı Tarihi dersleri okuttu. Kurtuluş Savaşı esnasında Kuva-yı Milliye’ye karşı olumlu olmayan tutumu sebebiyle öğrencileri tarafından istifaya zorlandı. Daha sonra Cumhuriyeti destekledi ama yalnızlıktan kurtulamadı.

İlk şiiri 1885 senesinde daha öğrencilik senelerında Saadet gazetesinde yayımlandı. Önceleri Muallim Naci’nin etkisiyle divan türü şiirle uğraştı. Daha sonra Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan’dan etkilenerek Batı tarzı şiire yöneldi. Servet-i Fünun dergisinde şiirleri yayımlandı. Tevfik Fikret ve Halid Ziya Uşaklıgil’le birlikte Servet-i Fünun edebiyatının üç mühim isminden biri oldu.

Gelenekçi şairlerin en fazla saldırdığı yenilikçi şairdi. Diğer Servet-i Fünun’cuların tersine bireysel şiiri tercih etti. Edebiyat-ı Cedide’nin en aşırı emsallarini verdi. Şiire ‘nesir-musikisi’ dedi. Şiirlerinde kullandığı ‘Sâât-i semenfâm’, ‘çeng-i müzehhep’, ‘nay-i zümürrüt’ gibi deyimler, imgeler döneminin sanat dünyasında mühim tartışmalar yarattı. Heceleri müzik düzeyinde uyumlu kullanmayı savundu. Bu tarzda yazdığı en iyi iki örnek: ‘Yakazat-ı Leyliye’ ve ‘Elhan-ı Şita’ şiirleridir.

Servet-i Fünûn kuşağında Tevfik Fikret‘ten sonra şiirin en mühim ismidir. Yalnızca şiir değil nesirle de ilgilenen bir kalemdir. Nesirlerinde Raik Vecdi, Ahmet Peyman ve Dahhak-ı Mazlum, Hakkı Talip takma adlarını kullanmıştır.

Cenab Şahabeddin, 13 Şubat 1934 tarihinde İstanbul’da beyin kanaması sebebiyle 64 yaşında ölmüştür.

Eserleri:
Şiir :
Tâmât (gençlik şiirleri)(1887)
Seçme Şiirleri (1934, ölümünden sonra)
Bütün Şiirleri (1984, ölümünden sonra)
Elhan-ı Şita
Yakazat-ı Leyliye
Terâne-i Mehtap

Tiyatro :
Yalan
Körebe (1917)
Küçükbeyler
Merdud Aile

Gezi yazısı :
Hac Yolunda (1909)
Afak-ı Irak (1917)
Avrupa Mektupları (1919)
Suriye Mektupları (1917)

Düz yazı :
Evrak-ı Eyyam (1915)
Nesr-i Harp (1918)
Nesr-i Sulh (1918)

İnceleme :
William Shakespeare (1932)
Kadı Burhanettin

Cenap Şahabettin’in Sanat Hayatı şu evrelerden oluşur:
Muallim Naci Etkisindeki Evre (İlk şiirler)
Abdülhak Hamit Tarhan ve Recaizade Mahmut Ekrem Etkisindeki Evre (Yeni şiirlere yöneliş dönemi)
Paris Yılları (Fransız şiirinin sanat algısını benimsediği dönem)
Servet-i Fünûn dönemi
1908 sonrası dönem

Şiir Hakkındaki Görüşleri ve Bazı Eserlerine Dair Önemli Notlar:
Eski edebiyatı taklitçi ve içtenyetsiz bulur.
Fuzuli, Baki ve Nedim beğendiği divan edebiyatı sanatçılarıdır.
Daima yeni şiirden yana olduğunu dile getirmiştir.
Şiirle alakalı yazılarında çağdaş Fransız edebiyatına ve şiirine sık sık atıfta bulunur.
Hece ölçüsüne kesin bir dille karşı çıkmıştır. Aruz ölçüsünü daha ahenkli bulmuştur. Bütün şiirlerini aruz ölçüsüyle kaleme almıştır. Aruzla alakalı görüşlerini “Felsefe-i Evzân” adlı eserinde bir araya getirmiştir. Bu eserini Raik Vecdî takma adı ile yayımlamıştır.
Sanat hayatı boyunca hiçbir siyasi şiir kaleme almamıştır. Daima “sanat için sanat” ilkesi ışığında eserlerini kaleme almıştır.
Şiirde güzellikten başka bir şey arayamam, sözü ünlüdur.
Serbest müstezatın en başarılı iki isminden biridir. (diğeri de Ahmet Haşim‘dir.)
Sembolizmin ilk başarılı temsilcisi olarak değerlendirilebilir.
Cenap Şahabettin şiire Şeyh Vasfi ve Muallim Naci etkisinde başlar.
İlk şiirleri gazel şeklindedir. Eski tarz bu şiirler Cenap’a göre kendisine yalnızca “aruz, kafiye, dil hakimiyeti” gibi teknik konuIarda birikim sağlamıştır.
Cenap için ikinci evre, Recaizade Mahmut Ekrem ve Abdülhak Hamit Tarhan‘ın göz alıcı senelerını yaşadığı zamanda onlardan etkilenerek kaleme aldığı şiirlerdir. Özellikle Abdülhak Hamit Tarhan etkisinde kalarak yazdığı şiirlerini Gülşen adlı gazetede yayımlar. İşte Cenap’ın “Tamat” adlı eseri, bu ikinci evrenin yani etkileniş sürecinin ürünüdür.
Sanat yaşamında üçüncü evre ise Fransa senelerıdır. Cenap Şahabettin, Fransız şiirini yakında zamandan tanıma fırsatı bulur ve Fransız sembolizmini daha derin bir bakışla incelemeye başlar.
Sone nazım şekilini kullanan ilk sanatçıdır. Bazı kaynaklar bu hususta Süleyman Nesip isminden söz etmektedir.
Murg-ı Siyah adlı şiiri, hem sone tarzındadır hem de ilk alegorik şiiridir.
Temaşa-yı Leyal adlı eseri, Türk edebiyatının en güzel “akşam” şiirlerindendir.
Yâr-ı Muhayyel, serbest müstezat şeklinde kaleme alınmış uzun bir şiirdir. Bu şiirde sevgilinin kendisi için aslında bir şiir perisi olduğunu ve şiirin nasıl olması gerektiği üzerinde durmuştur.
Ta’yin-i Metalib adlı eseri, Tevfik Fikret‘in Ömr-i Muhayyel’ine benzetilmektedir.
Kendi hayattayken herhangi bir şiir kitabı yayımlanmamıştır.
Şiirlerini Evrâk-ı Leyâl adı ile bir kitapta derlemeyi düşünmüş fakat bu eser kendi sağlığında yayımlanamamıştır.
Tabiat konulu en ünlü şiiri Elhân-ı Şitâ’dır. Elhân-ı Şitâ bir serbest müstezat örneğidir.
Şiirde musiki ve resim unsurlarını çok önemser. Musikiye resimden daha fazla önem vermiştir şiirde. Şiir; sözün musikisidir, der.

Elhân-ı Şîtâ :
Cenap’ın “Elhân-ı Şitâ”sı Edebiyat-ı Cedîde şiirinde çok fazla işlenen hayal-hakikat çatışması, hakikatin hayale üstün gelmesi, hüzün gibi temler eşliğinde tabiatı; karın yağışını tasvir eder.
Manzumede bahar ve bahara ait çiçekler, kuşlar, kelebekler hayali, neşeyi sembolize eder. Karlar, yavaş yavaş bahar mevsimine ait ne varsa hepsinin üzerini örterler. Bu tabiat olayı, ölüm ve bundan dolayı hüznü de yanında getirir. Ve şiirin sonunda kar yağışı hızlanır. Karlar her yanı kaplayarak, bahara ait tüm unsurların üzerini kaplar. Böylelikle hakikat, hayale üstün gelmiş olur. Bu bakımdan “Elhân-ı Şitâ” Halid Ziya Uşaklıgil‘in Mâi ve Siyah romanını andırır.

Dekadanlık Tartışmaları :
“Dekadanlar” adlı makale Ahmet Mithat Efendi tarafından kaleme alınmış ve Sabah gazetesinde yayımlanmıştır. Ahmet Mithat Efendi bu yazısında Servet-i Fünûn kuşağını ve özellikle de Cenap Şahabettin‘i hedef alarak Fransız taklitçisi olmakla eleştirmiştir. Servet-i Fünûn‘u ve özellikle de Cenap Şahabettin’i Fransız şiirini anlatacak bir şeyleri olmadığı gerekçesiyle sahte bir müphemliğe yönelen gürûh olarak değerlendirmiştir.

Bu makale, edebiyat dünyasının bir anda gündemi olur fakat o sırada Cenap karantina doktoru olarak Süveyş‘tedir. Cenap, Ahmet Mithat Efendi‘nin eleştirilerine karşılık olarak “Dekadizm Nedir?” başlıklı yazısını kaleme alır. Bu yazıda dekadizmin Fransa’daki kökleri üzerinde durulmuştur. Cenap “Dekadizm Nedir?” yazısında “dekadan” kelimesinin etimolojisini ayrıntılı bir halde ele almış ve Ahmet Mithat’ı “daha kavramın anlamını bile bilmeden saldıran” bir kalem olarak eleştirmiştir. Bu kavramın Fransız edebiyatında hangi anlamlarda kullanıldığını örnek metinlerle açıklamıştır.
Bu yazı, Cenap’ın şiiri nasıl yorumladığını anlamamız yönünden mühimdir. Cenap’a göre yeni şiir için “kaynaklara dönülmeli ve var olan kültürel birikim yeniden çağ realitesi bağlamında yeniden değerlendirilmelidir.”
Bu tartışmaya Şemseddin Sami Frasheri, Samih Rıfat, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu, İsmail Safa gibi isimler katılır. Süleyman Nazif “Dekadan” adlı şiiri ile tartışmaya dahil olur.

Dil ve Edebiyat Görüşleri :
Latin alfabesinin kabulünden yanadır. Latin alfabesinin kullanımı durumunda Avrupa medeniyetine daha kolay erişilebileceğini savunmuştur.
Osmanlıcayı sürdürmekten yanadır bu görüşünden dolayı Milli edebiyatçıların hedefi olmuştur.
Ona göre edebiyatın toplumsal bir görevi yoktur.
Edebiyat hakkındaki görüşlerini dile getirirken sık sık musikiye değinmiştir.
Kapalı ve süslü bir anlatım benimsemiştir.
Cenap’a göre dil kendi zamanında şekillenir ve buna bağlı olarak da edebiyatta düşünsel ve şekilsel yenilikler yapmak kaçınılmazdır.
Nesirdeki en büyük korkusu tekdüzeliktir. (İttırat)
Nesir dilinde ona en yakın isim, Süleyman Nazif‘tir.
İsmail Habip Sevük‘ün Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi’ni beğenmemiştir. Bu edebiyatımızdaki ünlü polemiklerden birini ortaya çıkarmıştır.
Cenap Şahabettin’de Nesir :

Hac Yolunda :
Cenap’ın Cidde’ye görevli olarak giderken izlenimlerini ortaya çıkaran 17 mektuptan oluşmuştur. 1897 senesinde Servet-i Fünûn‘da neşredilmiştir. Cenap’ın nesir vadisindeki ilk mühim başarısıdır. Eser boyunca okuyucu Mısır’a dair atmosfer başarı ile nakledilmiştir. Bu eserin ilk bölümlerini Tevfik Fikret‘e gönderen Cenap, eserini Kabe’ye gidecekler için yararlı bir eser olarak takdim eder.

Afak-ı Irak :
Tasvîr-i Efkâr’da yayımlanmıştır. Yazarın Bağdat’a yaptığı seyahatin izlenimlerinden bir araya gelmektedir. 1. Dünya Savaşı senelerına rastlayan bu eserde bölge topraklarındaki İngiliz sömürgesinin boyutlarını Türk okuruna başarı ile aktarmıştır. Bağdat’la alakalı izlenimlerini aktarırken Fuzuli‘ye dair görüşlerini de paylaşmıştır.

Suriye Mektupları :
Cenap’ın bu eseri yayımlanmamıştır. Edebiyat çevreleri tarafından başarısız bir eser olarak değerlendirilmiştir.

Avrupa Mektupları :
1. Dünya Savaşı günlerinde Cenap, Avrupa’yı dolaşır, Tasvîr-i Efkar gazetesinde yayımlanan izlenimler kitap olarak 1917 senesinde yayımlanır. Kitapta 22 mektup bulunmaktadır. Bulgaristan, Romanya, Çekoslovakya, Macaristan, Almanya’yı gidiş ve dönüşünde tasvir eder. Bu eserde hem Avrupa coğrafyası hem de 1. Dünya Savaşı atmosferi başarılı bir sentezle ele alınmıştır.

Nesr-i Harp :
1. Dünya Savaşı dolayısı ile yazdıkları makalelerden bir araya gelmektedir. Burada savaş felsefesinden, Türk askerinin özelliklerinden, gazilere karşı sosyal sorumluluk bilincinden bahsedilmiştir. Türk Neferi, Yarım Şehitler adlı yazıları bu kitabın en ünlü bölümlerini oluşturmaktadır.

Nesr-i Sulh :
Bu bölüm; Ali Canip Yöntem ile aralarındaki edebi tartışmaya ilişkin cevap niteliğindeki yazılardan, Tevfik Fikret hakkındaki düşüncelerinden bir araya gelmektedir.

Tiryaki Sözleri :
Vecize niteliğindeki sözlerinden oluşmuş bir eserdir. Bu eser yazarın tezatlı düşünme gücünü göstermesi yönünden mühimdir. 361 sözden bir araya gelmektedir.

Allah’tan her şeyi isteyebilirsin yalnız para isteme. Çünkü Allah parayı sevmez ve sevmediği için fakat sevmediklerinden bazılarına verir… Düşün: Hiç Allah’ın sevebileceği adamlarda paralı adam gördün mü? (Tiryaki Sözleri)

Nesr-i Harp, Nesr-i Sulh, Tiryaki Sözleri 1918 senesinde aslında tek kitap olarak yayımlanmıştır.

Gazeteciliği :
1902- 1910 senelerı içerisinde İttihat ve Terakki‘nin çıkardığı Şurâ-yı Ümmet gazetesinin başyazarlarından biri olarak mühim yazılar kaleme almıştır.
1908 sonrasında Tanin gazetesinin ünlü yazarlarından biridir.
Hürriyet gazetesinin başyazarlığını yürütmüştür.
Peyam-ı Sabah gazetesinde Milli Mücadele karşıtı yazılar kaleme almıştır.
1908- 1914 senelerı içerisinde Tanin, Tasvîr-i Efkâr ve Hak gazetelerinde günlük konular üzerinde yazdığı yazılardan bir derleme olarak Evrâk-ı Eyyâm adlı eseri yayımlanmıştır.
Yahya Kemal Beyatlı, Evrâk-ı Eyyâm’ı bir “şaheser” olarak değerlendirmiştir.

Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script