Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Friedrich Wilhelm Nietzsche kimdir?, Friedrich Wilhelm Nietzsche kaç yaşında?, Friedrich Wilhelm Nietzsche evi nerede?, Friedrich Wilhelm Nietzsche nerelidir? Friedrich Wilhelm Nietzsche ev adresi?, Friedrich Wilhelm Nietzsche kaç yaşında?, Friedrich Wilhelm Nietzsche nerede oturuyor?, Friedrich Wilhelm Nietzsche nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Friedrich Wilhelm Nietzsche hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 15.Ekim.184425.Ağustos.1900 senesinde doğan Friedrich Wilhelm Nietzsche şu an için 56 yaşında ve Terazi burcundandır. Friedrich Wilhelm Nietzsche doğum yeri ise Röcken, Almanya olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise FilozofYazarDilbilimci olarak devam ettirmektedir.

Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir? – Friedrich Wilhelm Nietzsche Evi Nerede? – Friedrich Wilhelm Nietzsche Nerede Oturuyor?

Friedrich Wilhelm Nietzsche Kimdir?, evi nerede?

Alman filozof ve yazar. “Ebedi dönüş“, “Amor fati“, “Güç istenci” ve “Üst-insan” kavramlarını felsefe dünyasına kazandırmıştır. Çoğu edebiyat çevresince, Avrupa’nın en büyük yazarı olarak kabul edilmektedir. Yazdığı eserler zamana meydan okumuş ve 21. yüzyıl dahil tüm zamanların en fazla alıntı yapılan filozofu Friedrich Wilhelm Nietzsche olmuştur. “Thus Spoke Zarathustra”(Böyle Buyurdu Zerdüşt), “Ecce Homo”, “Die Geburt der Tragödie aus dem Geiste der Musik” (Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu), “The Twilight of the Idol”s (Putların Alacakaranlığı) mühim eserlerindendir.

Friedrich Nietzsche, 15 Ekim1844’te Almanya’nın küçük kasabalarından biri olan Röcken’de dünyaya geldi. Prusya Kralı 4. Friedrich Wilhelm’le aynı gün dünyaya geldikları için oğluna Friedrich Wilhelm adını veren babası Karl Ludwig Nietzsche, Röcken Protestan Kilisesi’nde papazdı. Annesi Franziska Ehler Nietzsche’nin de ailesinde papaz olması bundan dolayı Friedrich’in çocukluğunda din faktörü büyük rol oynadı.

Babasının sağlık durumunun kötü olması, Nietzsche’yi o senelerda en fazla üzen durumdu. O zamanda Karl Ludwig’in geçirdiği şiddetli migren ağrılarına kesin bir tanı konulamamıştı. Ancak, sonraları, rahatsızlığına hızlı biçimde ilerleyen bir beyin tümörünün yol açtığu saptandı.

1849 senesinde, halen 5 yaşındayken kör olarak hayatı sona eren babasının kaybı, onu derinden etkiledi. 1850’de annesi, kız kardeşi, anneannesi ve 2 teyzesiyle birlikte Naumburg’a yerleşti. 5 kadınla beraber yaşamak, onun kadınlar hakkındaki düşünceleri ile alakalı belirleyici unsurlar içermese de kişiliğinin oluşum sürecinde bi hayli etkili oldu. Keskin düşünceler, önyargılar, zorlayıcı kurallar ve ağır dini eğitim ekseninde geçen çocukluğu onu kendi içine kapanık biri yaptı.

İlköğrenimini bu şehirde Bürgerschule’de bitirdi. Oldukça çalışkan ve başarılıydı. Küçük yaşta, dinin yeterli çözümler getiremediği sorunlara yöneldi. Var oluş nedenleri hakkında kendi kendisine sorular soruyordu. Katı geleneklere sahip kadınlardan oluşan ailesinin tutumu sebebiyle, Nietzsche’nin duygularının derinliklerinde bu uzun ve bunalımlı senelerın izleri kaldı. Bu türden soruları, Charles Baudelaire, Edgar Allan Poe ya da Luigi Pirandello gibi ünlü yazarlar da çocukluklarında sormuşlardı ve sonrasında kendilerinin, ailelerine karşı yabancılaştıklarını fark etmişlerdi. Nietzsche, o senelerda müzikle de yakında zamandan alakadar olmaya başladı ve Robert Schumann‘ın etkisinde romantik kompozisyon çalışmaları yaptı.

On üç yaşında, yani 1857’de ilk otobiyografisini yazan Friedrich Wilhelm Nietzsche’nin, kafasını kötülük olgusu kurcalıyordu. “Hiç bir adalete sığmayan, dünya çapındaki sayısız çatışma ve derin acı iyi bir Tanrıya nasıl mal edilebilirdi? Çocuğun küçük yaşta endişe ile tanık olduğu, özellikle bedensel acı ve işkencelerin kaynağı neydi?” Bu kuşkular Nietzsche’nin bilincinde gelişecek, dört yıl sonra, 1861 senesinde yazdığı ilk şiirin esin kaynağı olacaktı.

1858’de, burs kazanarak, Naumburg yakınlarındaki, Almanya’nın ileri gelen Protestan yatılı okulu Schulpforta‘ya yazıldı. Üstün başarı gösterdiği okulda, eski Yunan ve Roma klasik eserleri üzerine temel bir eğitim aldı. Arkadaşlarının “Küçük Protestan papazı” diye çağırdıkları Nietzsche, 1864’teki mezuniyetinin sonrasında aile geleneklerini devam ettirip papaz olmak için ilahiyat ve filoloji okumak üzere Bonn Üniversitesi’ne gitti. Ancak öte yandan da inancını sorgulamaya sürüyordu. Nietzsche’nin keskin zekâsı, içinde yaşadığı dünyanın çelişkilerini görmezlikten gelmesine engeldi. Bu zamanda kadınlar tarafından çevrelenmiş geçmişi ve atacağı adımlar ve yapacakları yine ailesi tarafından planlanmış geleceği ile alakalı düşünmeye başladı. Huzursuzdu, bilinçsiz bir isyan dürtüsü kişiliğine etki etmeye ve onu değiştirmeye başladı. Bonn’a geldikten kısa bir süre sonra o münzevi okul delikanlısı neşeli ve taşkın ruhlu bir üniversite öğrencisinin en iyi emsallarinden birine dönüştü. Herkesin giremediği özel öğrenci birliklerine girdi, dostlarıyla içki içmeye başladı ve öğrenciler içerisinde yapılan eskrim düellolarına katıldı. Kaçınılmaz olarak bir düelloda yara aldı. Burnunun üzerindeki küçük dikiş izi o günlerden kalmadır.

Nietzsche bunun yanında şu sonuca vardı: “Tanrı yaşamını kaybetti“. Bundan dolayı tatil için eve döndüğünde dini ayinlere katılmayı reddederek, bundan böyle asla bir kiliseye gitmeyeceğini açıkladı. Aynı sebepten ilâhiyat eğitim hayatına de son verdi. Öğretmeni, Friedrich Wilhelm Ritschl‘in çalışmalarından çok etkileniyordu ve klasik filoloji üzerinde yoğunlaşmaya karar verdi. Bir sonraki yıl üniversitesini de değiştirerek Ritschl’in peşinden Leipzig‘e gitti. Bu şehirde yaşamını değiştirecek olan iki mühim olay yaşadı.

Bunlardan biri, gittiği bir genelevde, daha sonraları zihinsel bulanıklığına neden olacak frengi mikrobunu kapmasıydı. Göründüğü doktor kendisinden gerçeği gizledi. (O vakitlerda bu adettendi, çünkü bu hastalık halen tedavi edilebilir değildi.) Bu olaydan sonra, Nietzsche’nin kadınlarla olan cinsel ilişkilerine bir son verdiği sanılmaktadır.

İkinci olay ise, bir sahaf dükkânında oldu. Zira Nietzsche’nin düşünce dünyası, Arthur Schopenhauer‘in ünlü yapıtı “İstem ve Tasarım olarak Dünya”yı bulmasıyla tamamiyle değişecekti. Schopenhauer’un kıssadan hisse çıkaran üslûbu ve bulaşıcı karamsarlığı onu çok derinden etkiledi. O senelerda ünlü filozofun felsefesini derinlemesine inceleyen Nietzsche, yakın çevresine artık “Schopenhauer‘cu” olduğunu açıklayacaktı.

Nietzsche’nin inanabileceği hiçbir şeyi kalmamıştı artık. Schopenhauer’un karamsarlığına ihtiyaç duyuyordu. Kendi doğasına tamamiyle uymasa da, onun dürüstlüğünü ve gücünü keşfetmişti. Ona göre, artık, pozitif düşünceler, karamsarlığı fakat güçlü olduklarında yenebilirlerdi. İleriye doğru giden yol Schopenhauer’den geçiyordu. Ancak Nietzsche’nin düşüncelerinde en belirleyici olan şey, Schopenhauer’un istemin temel rolü ile alakalı tasarımıydı.

Filolojiye duyduğu ilgi, okuldaki filolog öğretmenlerinin, hayatın aciliyetle cevap bekleyen poblemlerina karşı sergiledikleri kayıtsızlıktan dolayı bi hayli azaldı. Henüz bir üniversite öğrencisiyken ne yaptığını sorgulamaya ve filolojiyi “Bir budala ya da salak tarafından döllendirilen felsefe tanrıçasının bir hilkat garibesi” şeklinde tanımlamaya başladı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Kararsızlık ve çaresizlik içinde bunalarak, kimya öğrenimi almak, kankan dansını öğrenmek ya da sarı yavşan otu zehrini denemek için bir yıllığına Paris’e yerleşmek gibi fikirler içerisinde gidip geliyordu.

Tam bu sırada, gizlilik içinde (Çünkü Wagner hakkında, yetkililer tarafından daha sonra iptal edilse de, yirmi yıl önce devrimci tahrikleri yüzünden sürgün kararı çıkarılmıştı.) Leipzig’te bulunan besteci Vilhelm Richard Wagner ile tanışma şansını elde etti. 8 Kasım1868’de gerçekleşen bu büyük karşılaşma sonrasında Nietzsche, onun müziğine hayranlık derecesinde ilgi duydu. Her ikisinin de dehasını kabul ettikleri Ludwig van Beethoven‘a ve görüşlerini çok beğendikleri Schopenhauer’a duydukları hayranlık, onları birbirlerine yakınlaştırdı. Yaşam onları yan yana getirmişti.

Wagner, Nietzsche’nin babasıyla aynı yaştaydı ve kaynaklara göre ona şaşılacak derecede benziyor olmalıydı. Nietzsche, bilinçsizce de olsa çaresizlikle bir baba figürü arıyordu. Wagner, bunun yanında, tasarımları kendi tasarımlarına bu denli uyan, karşı karşıya geldiğı ilk kişiydi. O yüzden Wagner’in, Nietzsche üzerindeki etkisi o dönem büyük oldu.

Bir yandan eğitim hayatına de devam eden Nietzsche, Friedrich Wilhelm Ritschl’in idaresindeki Rheinisches Museum dergisinde, yazıları yayına giren tek diplomasız yazardı. Klasik diller öğrencisi olarak öyle başarılıydı ki, daha mezun olmadan Basel‘de kendisine filoloji profesörlüğü önerilmişti. Sınav ve tez koşulu aranmaksızın yalnızca yazdığı yazılar ve Ritschl’in referansıyla üniversiteye kabul gören Nietzsche, halen yirmi dört yaşındaydı ve doktorası bile yoktu. Filolojiye karşı geliştirdiği olumlu olmayan düşüncelerine rağmen bu öneri kendisi için geri çevrilebilecek cinsten değildi.

Nisan 1869’da Nietzsche, Basel’deki görevine başladı ve filoloji dersleri yanında felsefe dersleri de verdi. Yapmak istediği şey, her iki disiplinin kesişen yönlerini incelemek ve bundan hareketle, uygarlığın zayıf noktalarını irdeleyebileceği bir araç geliştirmekti. Nietzsche, kısa bir zaman zarfında üniversitede bi hayli saygın bir konum edindi. Rönesans’ı tarihsel bir dönem olarak niteleyen ilk kişi olan büyük kültür tarihçisi Jacob Burchardt ile tanıştı. Burchardt, Basel’deki profesörler içerisinde onunla aynı tinsel düzeyye sahip olan tek kişiydi ve Nietzsche’nin hayatı boyunca saygı duyduğu insanlardan biri oldu.

1869 noeli için, Wagner, Nietzsche’yi, Liszts’in kız kardeşi CosimaVon Bülow ile birlikte yaşadığı yer olan Tibschen’e davet etti. Nietzsche geleceğin müziği olarak gördüğü Wagner bestelerine ve bilgin havasıyla onu çok etkileyen Wagner’in kendisine kayıtsız kalamıyordu. Noel için gittiği Wagner’lerde, ilk kitabı Die Geburt der Tragödie aus dem Geiste der Musik” i (Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu) yazmaya başladı. İlkin Yunan dramını işleyecek, kitabın sonu da “Nibelungların Sonu” ile birleşecekti.

Sessizlik içinde, yalnızca kitabına odaklanabilmek için Alplere giden Nietzsche, Almanya ve Fransa içerisinde savaş başlamasıyla çalışmalarını bittirdi. Vatanseverlik duyguları ağır basan Friedrich Wilhelm Nietzsche, üniversiteden izin de alarak, sağlığı uygun olmadığı halde gönüllü sıhhiye eri olmak üzere 1870’te cepheye gitti. Çünkü Prusya için bu, Napolyon Bonapart’ın kazandığı zaferlerin intikamını almak, Fransa’yı mağlup etmek ve Almanya’nın Avrupa’daki egemenliğini sağlamlaştırmak için bulunmaz bir fırsattı. Nietzsche kitabını tamamlama duygusunun bile önüne geçen vatanseverliğiyle alakalı sonraları şunları söyleyecekti: “Karşımızda devlet var. Başlangıcı insana utanç verici. Çünkü devlet bireylerin çoğu için kurumak bilmeyen bir acı kuyusu, ikide bir buhranlara salarak onları tüketen bir alev. Ne var ki, çağırmaya görsün, ruhlarımız kendilerini unutuyor; kanlı çağrısına yığınlar koşa koşa gidiyor, kahraman oluyorlar.”

Cepheye giderken, Frankfurt’ta, bi hayli gösterişli biçimde resmi geçit yapan bir süvari birliği görmüştü. Bütün felsefesini yaratacak hayalin ve görüntünün o an dünyaya geldiğunu söylemiş ve bunu şu sözlerle ifade etmişti:
“En güçlü ve en yüksek yaşama isteminin sefil bir var oluş karşılaşmasında değil, savaş isteminde, güç isteminde, yenmek isteminde olduğunu duydum ilk defa.” Bu düşünce, onun “Güç İstemi” kuramının tohumu olacaktı ve oluşumundaki militarist kaynağı hiçbir zaman inkar etmeyecekti.

Komutanları Otto von Bismarck ve Moltke, Fransızları hezimete uğratırken, Nietzsche’nin etrafı savaşın acımasız gerçekleriyle sarılıydı. Kolları ve bacakları kurşun yaralarıyla bezeli ve etleri çürümeye başlayan askerler içerisinde kalan Nietzsche, onlara elinden geldiği kadar yardımcı olmaya çalışmıştı. Yaralı askerlerle yaptığı bir tren yolculuğu sonrasında hastalanan Nietzsche’ye dizanteri ve difteri teşhisleri konuldu. Savaş alanında geçirdiği 2 aydan sonra sağlığının bozulması sebebiyle Basel’e geri döndü. Sağlığıyla alakalı olan tüm sorunlara rağmen, okuldaki görevine kısa bir süre sonra yeniden başlayan Nietzsche, öte yandan da savaş öncesi başladığı “Müziğin Ruhundan Tragedyanın Doğuşu” isimli ilk kitabını tamamlamaya çalışıyordu. Kitap 1872’de yayınlandı. Yunan kültürünün göz alıcı ve alabildiğine özgün analizini yaptığı bu eserinde, Apolloncu ve Diyonisoscu güçleri inceledi. Ona göre Yunan tragedyası bu iki unsurun kaynaşmasından ortaya çıkmış ve sonunda Sokrates’in sığ rasyonalizmi tarafından yok edilmişti.

1872 ve 1876 senelerı içerisindeysa Nietzsche , “David Strauss: the Confessor and the Writer”, “On the Use and Abuse of History for Life”, “Schopenhauer as Educator” ve “Richard Wagner in Bayreuth” isimli çalışmalarından oluşan toplam 4 denemesini paylaştı.

1878’de ilk kısmını Voltaire’e adadığı kitabı, “Menschliches, Allzumenschliches“i (İnsanca, Pek İnsanca) çıkardı. Kitapta metafizikten ahlaka, dinden sekse kadar Nietzsche’nin farklı konulardaki düşünceleri aforizmalar şeklinde ifade edilmişti ve bu kitapta felsefesi çok açık olarak Wagner ve Schopenhauer’dan ayrılıyordu. Deussen ve Rohde’le olan arkadaşlığında da soğuk rüzgarlar esmesine neden olan bu değişimden sonra, Nietzsche evlenmek üzere eş bulmaya çalıştı, fakat başarılı olamadı.

1879’da uzun senelerdır sürmekte olan sağlık problemleri iyice arttı. Zira çocukluğundan beri miyop olan filozofun bu problemi geçici körlüğe neden oluyordu. Migren ve şiddetli mide ağrılarıyla birlikte sağlığı iyice bozulduğu için üniversitedeki görevinden istifa etmek zorunda kaldı. Çünkü 1868’deki binicilik kazası ve 1870’teki hastalıkları art arda gelince, üniversiteden aldığı izinlerin süresi uzamaya ve zaman içinde düzenli bir çalışma için imkansız duruma gelmeye başlamıştı.

İstifasından sonra sağlığı için uygun iklim arayışına girdi ve sık sık seyahat etti. Farklı şehirlerde yaşayıp bağımsız yazar olarak çalışmaya başladı. Yazları İsviçre’deki St. Moritz yakınındaki Sils Maria, İtalya’daki Cenova, Rapolla, Turin ve Fransa’daki Nice şehirlerinde geçirmeye başladı. Özellikle bu zaman içinde kız kardeşiyle olan ilişkisi bir küs bir barışık biçimde devam etti. Basel’de bir pansiyonda yaşıyordu ve dostlarından yardım alıyordu. Aynı zamanda Nietzsche’nin üniversitede sekreterliğini de yapmış olan eski öğrencisi Peter Gast ve Overbeck yaşamının sonuna kadar ona sadık kalan dostları olacaktı. Malwida von Meysenbug ise ona anne gibi davranmaya sürüyordu.

Daha sonra Nietzsche, müzik eleştirmeni Carl Fuchs ile bağlantı kurdu. Hayatının en yaratıcı döneminin başında olan filozof, 1878’de paylaştığı “Menschliches, Allzumenschliches”dan sonra 1888’e kadar her sene bir kitap paylaştı. 1880’deki “Mixed Opinions and Maxims”’den sonra 1881’de “The Wanderer and His Shadow”’u çıkaran Nietzsche’nin bu iki kitabı da, Menschliches, Allzumenschliches’in ikinci versiyonu olarak görüldü.

Daybreak: Reflections on Moral Prejudices” (1881), “The Gay Science” (1882) kitapları yayınlandıktan sonra, Paul Ree ve Malwida von Meysenbug’un aracılığıyla Lou Salome ile tanıştı. Thuringia’da birlikte bir yaz geçiren ikiliye Nietzsche’nin kız kardeşi Elizabeth de eşlik etti. Salome, Nietzsche’yi bir partnerden fazla öğretmen gibi görüyordu. Ancak filozof Salome’e aşık oldu ve ortak dostları Ree’ye rağmen, onun peşinden koşmaya devam etti. Salome, Nietzsche’nin evlenme teklifini reddettikten sonra ilişkileri bitti. Kardeşi Elizabeth’in annesiyle birlikte devamlı olarak Salome hakkında tartışmaları, tekrarlayan hastalık nöbetleri ve onu canından bezdiren intihar düşüncesi ile bi hayli bunalan Nietzsche, “Thus Spoke Zarathustra”’nun da (Zerdüşt Böyle Buyurdu) ilk kısmını 10 günde yazacağı Rapolla’ya kaçtı.

Felsefik bağları Schopenhauer’dan tamamiyle koptuktan ve Wagner’la sosyal ilişkileri bittikten sonra bu durum Thus Spoke Zarathustra’ya da yansıdı. Kitabın farklı ve yeni bir stili vardı, bu stil okuyucusunda kitaba karşı bir yabancılaşma hissi oluşturmuştu. Tepkilerin niteliği yalnızca kibarlık olsun diye kitabın kabul edildiği yönündeydi ve Nietzsche bunu fark etti. Bu durumdan sık sık şikayet eden filozof, kitapları çok az satılmaya başladığı için yayıncısıyla sorunlar yaşadı ve 1885’te, Zarathustra’nın dördüncü bölümü için yalnızca 40 kopya bastırabildi. Kitap, aralarında Nietzsche’nin yakın dostlarının bulunduğu sınırlı bir kitleye dağıtıldı.

1886’da kendi çabasıyla “Beyond Good And Evil”ı (İyinin ve Kötünün Ötesinde) paylaştı. 18861887 senelerı içerisinde, ilk çalışmaları “The Birth of Tragedy”, “Human, All Too Human”, “Daybreak” ve “The Gay Science’ın ikinci baskılarının yayına girmesi, Nietzsche’nin, çalışmalarının zaman içinde beklediği karşılığı bulacağı yönündeki inançlarını arttırdı. Bu senelerda Meta von Salis, Carl Spitteler ve Gottfried Keller’la tanıştı.

1886’da kardeşi Elizabeth, anti-semitik görüşleriyle tanınan Bernhard Förster’la evlenip Nueva Germania’yı bulmak için Paraguay’a yerleşti. Nueva Germania bir Alman kolonisiydi ve Yahudilere karşı savaşıyordu. Nietzsche, Elizabeth’in bu planına kahkaha atarak karşılık verecekti. İki kardeşin arası hiçbir zaman tam anlamıyla iyi olmamıştı ve bu tarihten sonra Elizabeth, Nietzsche’nin sağlık durumu iyice kötüleşene kadar onunla görüşmedi.

Nietzsche’nin acı veren hastalık nöbetleri giderek artmaya başladı. Bundan dolayı filozof kitapları üzerinde eskisi kadar uzun süre çalışamıyordu. Çok kısa bir süre içinde yazdığı “On the Genealogy of Morals”i 1887’de paylaştı. O zamanda rastlantı sonucu Dostoyevski’nin kitaplarını buldu ve yazarı çok kısa bir sürede benimsedi.

1888’de Nietzsche, beş kitap daha paylaştı. Bu beş kitap, senelerdır tuttuğu notlarından oluşan ve uzun süredir yazmayı planladığı büyük eseri “The Will To Power” (Güç İstemi) için baz oluşturdu. Filozofun çalışmaları hakkında, kitaplarının kendi kişisel düşüncelerini ve kaderini yansıttığıyla alakalı kanılar o dönem daha da güçlendi. Nietzsche, polemik konusu olan “The Case of Wagner” başta olmak üzere, yazdıklarıyla alakalı söylenenlere gereğinden fazla değer verip, onları abarttı.

“The Twilight of the Idols” ve “The Antichrist” kitaplarını bitirdiğında 44 yaşında olan Nietzsche, otobiyografisi olan Ecce Homo’yu kaleme almaya karar verdi. Ardından, “Nietzsche Contra Wagner” geldi. Aynı yıl kendisi gibi yazar olan August Strindberg’la mektuplaşmaya başladı. Planladığı şey, kitaplarının haklarını yayımcısından geri almak ve eserlerini farklı dillere çevirmek için girişimlerde bulunmaktı.

3 Ocak1889’da Nietzsche, zihinsel bir çöküş yaşadı. 2 polis memuru tarafından kontrol altına alınan olayda, anlatılanlara göre Turin’de bir caddede yürüyen Nietzsche, bir atın kırbaçlandığına tanık oldu ve atı korumak için kollarıyla boynuna sarıldıktan sonra fenalaşarak yere yığıldı. Bu olayla alakalı kesin bir bilgi mevcut değildi, fakat anlatılanlar olayın bu yönde geliştiğine dairdi.

Dostoyevski‘nin “Crime and Punishment” (Suç ve Ceza) kitabında, eserin kahramanı Raskolnikov’un da gözleri önünde bir at kırbaçlanıyordu. Bu durum Nietzsche’nin biyografi yazarlarının gözlerinden kaçmadı. Zira Nietzsche, Dostoyevski’i çok seviyor ve onun için şöyle diyordu: “Öğrenebileceğim bir şeyler olan tek psikopat- analist.”

Olayı takip eden birkaç gün içinde Cosima Wagner ve ortağı Jacob Burckhard başta olmak üzere birkaç arkadaşına gönderdiği mektuplarda sözünü ettikleri, onun zihinsel sağlığını tamamiyle kaybetmekte olduğunu gösteriyordu. Burckhard, Nietzsche’den mektup aldığını Overbeck’e açıkladı. Mektubu gören Overbeck, durumun ciddiyetini anladı ve Nietzsche’yi Basel’de bir psikiyatri kliniğine yerleştirmek üzere Turin’den almaya gitti. Nietzsche’nin durumu bi hayli kötü görünüyordu ve delirmek üzereydi. Annesinin, onu tedavi etmesini istediği doktor Otto Binswanger’in kliniğine yatırılan Nietzsche, sonuç alınamayınca Kasım 1889’dan, Şubat 1890’a kadar Julius Langbehn’in kontrolünde tedavi gördü. Langbehn, diğer doktorlardan farklı metotlar tercih ederek Nietzsche’nin durumunun bir nebze olsun düzelmesini sağladı. Ancak hastası hakkında gizli kalması gerekenleri çevresiyle paylaştığı için, annesi Nietzsche’yi mart ayında klinikten çıkardı ve mayıs ayında onu kendisinin yaşadığı Naumburg’taki evine götürdü.

Bu süreç içinde dostları Overbeck ve Gast, Nietzsche’nin yayınlanmamış eserleri ile alakalı olarak ne yapmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Ocak 1889’da “ The Twilight of the Idols”’ü özel baskısıyla yayınlamaya karar verdiler, fakat kitabın yayıncısı C. G. Naumann onlardan habersiz kitabın 100 kopyasını yayınlamıştı. Bundan dolayı Overbeck ve Gast, Nietzsche’nin de onayıyla The Antichrist ve Ecce Homo’nun radikal içerikli baskısını saklamaya karar verdiler.

1893’te, kardeşi Elizabeth kocası intihar ettiği için Paraguay’dan geri döndü. Nietzsche’nin eserlerini okumaya ve bu hususta çalışmaya başlayan Elizabeth, kitapların basılmasıyla alakalı kontrolü de eline aldı. Ardından onun yayınlanmamış yazılarına Yahudi düşmanlığı yapan ve Alman ırkını öven eklemeler yaptı. Bu yazıları Nietzsche’nin uzun soluklu projesi olan “Güç İstemi” kitabında toplayıp paylaştı. Ancak daha sonraları, Nietzsche ve eserleri hususunda uzmanlaşmış olan Walter Kaufmann, Elisabeth Förster’in yaptığı bu yanlı eklentileri fark ederek, kitabı gerçek haliyle hazırlayacak ve yayınlatacaktı. Yine de bu durum Naziler tarafından kullanılacak, Nietzsche ‘nin “Üst İnsan” kavramı Alman milliyetçiliğine mal edilecekti. Ancak bunun tamamiyle yanlış olduğu ve Elisabeth Förster’in bir planı olduğu zaman içinde yaşandı.

Annesi Franziska’nın 1897’deki ölümünden sonra, Nietzsche, Weimar’da kardeşi Elizabeth’in bakımı ve kontrolü altında yaşamaya başladı. Arkadaşı, Rudolf Steiner, sık sık, çevresiyle çok az iletişim kuran Nietzsche’nin ziyaretine gidiyordu.

Nietzsche hakkında, frengi bundan dolayı zihinsel problemler yaşadığına dair yapılan yorumlar dışında, beyin kanseri olduğu ve bunu kalıtsal olarak babasından aldığı şeklinde görüşler de bulunmaktaydı. Ancak yaşadığı zihinsel ve ruhsal bozukluğun asla felsefesiyle ilişkilendirilmemesi gerektiği yönündeki inanca rağmen aralarında Georges Bataille ve René Girard’in de olduğu azınlık bir grup, Nietzsche’nin zihinsel sağlığının felsefesi yüzünden bozulmuş olduğunu düşünmekteydi.

25 Ağustos1900’de, Friedrich Wilhelm Nietzsche, geçirdiği zatürree sonrasında hayata gözlerini yumdu. Elizabeth’in isteğiyle babasının yatmakta olduğu Röcken mezarlığına toprağa verildi. Arkadaşı Gast, cenazesinde yaptığı konuşmada Nietzsche’nin kutsal olarak anılmayı istemediğini, Ecce Homo’da belirtmiş olmasına rağmen şunları söyleyecekti : “Ey kutsal, tüm gelecek nesillerin adı ol!”

Nietzsche 19. yüzyılın sonlarında yaşamış olsa da, eserleri düşünce dünyasında çığır açmış, felsefenin kendisinden sonraki seyrini derinden etkilemiştir. D.H. Lawrence, Hermann Hesse, Rainer Maria Rilke, Michel Foucault, Albert Camus, Carl Jung, Alfred Adler ve Sigmund Freud gibi yazın, psikoloji, felsefe dünyasının büyük isimleri onun eserlerinin ışığında yol almışlardır.

Friedrich Wilhelm Nietzsche’den Aforizmalar

“Beni yaşamını kaybettirmeyen şey, beni kuvvetlendirir.”
“Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?”
“Ümit en son kötülüktür, çünkü işkenceyi uzatır.”
“Uçurumları sevenin kanatları olmalı.”
“Nedeni olan nasıla katlanır.”
“Sevilmiş olma isteği kendini beğenmişliklerin en büyüğüdür.”
“Kadının nasıl bir nimet olduğunu tüm derinliğiyle hissetmek gereklidir.”
“Müziksiz hayat bir hatadır.”
Küçücük bağışlarla büyük mutluluklar kazanmak büyüklüğün bir bunun bunun yanındalığıdır.
İnsan ağaca benzer ne kadar yükseğe ve aydınlığa çıkmak isterse,o kadar kök salar yere, aşağılara,karanlığa, derinlere kötülüğe.
İnançlar hakikat düşmanları olarak, yalanlardan daha tehlikelidir.
Hoşlanmadığımız bir düşünceyi öne devam ettiği zaman bir düşünürü daha sert eleştiririz. Oysa bizi pohpohladığında onu daha sert eleştirmek uygun olacaktır.
Sahip olunması zorunlu tek şey var: Ya yaradılıştan ince bir ruhtur bu, ya da bilim ve sanatlar tarafından inceltilmiş bir ruh…
Tüm idealistler, hizmet ettikleri davaların her şeyden önce dünyanın tüm öteki davalarından üstün olduğunu düşünürler. Kendi davalarının biraz olsun başarılı olması için, bu davanın tüm öteki insan girişimlerine gerekli olan aynı pis kokulu gübreye açıkça ihtiyacı olduğuna inanmak da istemezler.
Bir kez yürünmüş bir yola düşenlerin sayısı çoktur, hedefe ulaşan az ..
İnsan, diğer insanlardan hiçbir şey istememeye, onlara hep vermeye alıştığı zaman, elinde olmadan soylu davranır.
Acıların bölüşülmesi değil, sevinçlerin bölüşülmesidir dostluğu yaratan …
Bir şeyden hoşlanmaktan söz edilir, aslında doğrusu, bu şey aracılığıyla kendinden hoşlanmaktır.
Kendinden hiç söz etmemek çok soylu bir ikiyüzlülüktür.
Hakikatin temsilcisinin en az olduğu zaman, onu dile getirmenin tehlikeli olduğu zaman değil, can sıkıcı olduğu süredir.
Doğa bize aldırmadığından, doğanın ortasında kendimizi öyle rahat hissederiz ki …
Uygarlaşmış dünya ilişkilerinde herkes, hiç değilse bir hususta kendini başkalarından üstün hisseder. Genel iyiyüreklilik buna dayanır. Çünkü, durum elverirse herkes yardım edebilir, o halde bir utanç duymaksızın bir yardımı da kabul edebilir.
Yapacak çok şeyi olan insan inançlarını ve genel düşüncelerini aşağı yukarı hiç değiştirmeksizin korur.
İnsan dilediği kadar bilgisiyle şişinip dursun, dilediği kadar nesnel görünsün, boşuna ! Sonunda her daim fakat kendi yaşam öyküsünü elde edecektir.
İnsanların tarih boyunca farkına vardıkları aşılmaz zorunluluk, bu zorunluluğun ne aşılmaz ne de zorunlu olduğudur.
Bugün artık kimse ölümcül hakikatlerden ölmüyor; çok fazla panzehir var.
Uygarlık tarafından yokedilme tehlikesiyle yüz yüze olan bir uygarlık çağını yaşıyoruz.
Sevilmiş olma isteği kendini beğenmişliklerin en büyüğüdür.
İnsanları şiddetle kendi üzerine çeken, bir oyunu her daim kendi lehine çevirmiştir.
Çok düşünen ve uygulamalı düşünen, kendi maceralarını basit bir şekilde unutur, ama başından geçenlerin çağrıştırdığı düşünceleri hiç unutmaz.
Biri kendi düşüncesine bağlı kalır; çünkü ona kendi kendine ulaşmış olduğunu sanır. Öteki ise, onu zahmetle öğrendiği ve onu anlamış olmakla övündüğü için bağlıdır düşüncesine. Sonuç olarak, her ikisi de kendini beğenmişlik …
İçine doldurulacak çok şey olduğu zaman, günün yüzlerce cebi mevcuttur.
Bir düşmanla savaşarak yaşayan birinin, düşmanını hayatta bırakmakta yararı mevcuttur.
Açıklanmamış karanlık bir konu apaçık bir husustan daha mühim sanılır.
Yalnızca karşıtları cansıkıcı olmayı sürdürdükleri için, arada bir, bir davaya bağlı kalırız.
Bir insan kendini hep çok büyük işlere adadığında, onun başka bir kabiliyetinin olmadığı pek görülmez.
Açıkça büyük amaçlar tasarlayan ve daha sonra bu amaçlar için bi hayli yetersiz olduğunu gizlice kavrayıveren kimse, çoğu zaman bu amaçlardan vazgeçecek kadar da güçlü de değildir. İşte o zaman ikiyüzlülük kaçınılmazdır.
Gür ırmaklar kendileriyle birlikte birden çok çakıl ve çalı çırpıyı da sürükler; güçlü ruhlar da birden çok aptal ve mankafayı.
Bir insanın gerçekten ele almış olduğu düşünce özgürlüğü ile, onun tutkuları ve hatta arzuları da gizlice kendi üstünlüklerini göstereceklerini sanırlar.
Bir insan yoğun ve kılı kırk yararak düşündüğü zaman, yalnızca yüzü değil gövdesi de çekinceli bir havaya bürünür.
Ruh arayanda, hiç ruh yoktur.
İnsan yığınlarının davranış şekillerini önceden kestirmek için, onların güç bir durumdan kendilerini kurtarmak için hiçbir zaman çok mühim bir çaba göstermediklerini kabul etmek gerekir.
İnsan kahkahalarla güldüğü zaman, kabalığı ile tüm hayvanları geride bırakır.
Eylem ve vicdan genellikle uyuşmazlar. Eylem, ağaçtan ham meyveleri toplamak isterken, vicdan onları gereğinden fazla olgunlaşmaya bırakır, ta ki yere dökülüp ezilinceye kadar.
Aşk ve nefret kör değillerdir; ama kendileriyle birlikte taşıdıkları ateş yüzünden kör olmuşlardır.
İnsan hatasını bir başkasına itiraf ettiğinde unutur onu; ama çoğu kez öteki kişi bunu unutmaz.
Alev, başka şeyleri aydınlattığı kadar aydınlatmaz kendini. Bilge de böyledir.
Bir konu ile alakalı hazırlıksız sorguya çekildiğimizde, aklımıza gelen ilk düşünce çoğu zaman bizim kendi düşüncemiz değildir; ama bizim sınıfımıza, konumumuza ve soyumuza ait olan sıradan bir düşüncedir yalnızca. Öz düşünceler pek ender olarak su yüzüne çıkarlar.
Bizzat kendimizde olan bir değeri övdüğü, okşadığı zaman mucizeyi de, usdışını da kabul ederiz.
Yarı-bilim tam bilimden daha üstündür. O, poblemleri olduklarından daha kolay görür ve bununla görüşünü daha anlaşılır, daha inandırıcı kılar.
Çok düşünen partici olmaya uygun değildir; o, parti içerisinde düşüncesini çok çabuk sızdırır.
Kötü belleğin iyi tarafı, aynı şeylerden birden çok kez, ilk kez gibi yararlanmaktır.
Bir kurbanın yoldaşı o kurbandan daha çok acı çeker.

Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script