Lev Tolstoy Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Lev Tolstoy kimdir?, Lev Tolstoy kaç yaşında?, Lev Tolstoy evi nerede?, Lev Tolstoy nerelidir? Lev Tolstoy ev adresi?, Lev Tolstoy kaç yaşında?, Lev Tolstoy nerede oturuyor?, Lev Tolstoy nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Lev Tolstoy hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 09.Eylül.182820.Kasım.1910 senesinde doğan Lev Tolstoy şu an için 82 yaşında ve Başak burcundandır. Lev Tolstoy doğum yeri ise Yasnaya Polyana, RusyaAstapovo, Rusya olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise Yazar olarak devam ettirmektedir.

Lev Tolstoy Kimdir? – Lev Tolstoy Evi Nerede? – Lev Tolstoy Nerede Oturuyor?

Lev Tolstoy Kimdir?, evi nerede?

19. yüzyılın iki büyük eseri ”Savaş ve Barış” ve ”Anna Karenina” nın yazarı, Rus Edebiyatının en büyük ustalarından biri.

Kont Lev Nikolayeviç Tolstoy, 9 Eylül 1828’da Rusya‘nın Tula bölgesinde, ailesine ait geniş topraklarda dünyaya geldi. Tolstoy ailesi, tarihe yön veren birden çok mühim birinin çıktığı, bi hayli ilgi gören aristokrat bir aileydi. Atalarından biri Çar Petro‘nun başarılı bakanlarından biriydi. Yeğeni Kont Aleksi Konstantinoviç Tolstoy ise ”Mütiş İvan’ın Ölümü” gibi oyunlarıyla ün salmış bir şair ve drama yazarıydı. Anne tarafından da, dedesi Prens Nikola Volkonski, Büyük Katerina’nın ordularının başkomutanıydı.

Sosyal durumu ve sahip olduğu zenginlikler yönünden geniş bir aile içinde dünyaya gelmiş olması, daha doğuşundan Tolstoy’un rahat ve huzurlu bir hayata adanmış olduğu kanısını uyandırabilir. Son derece geniş toprakların efendisi olarak, yüzlerce köylünün yaşaması ve ölümü onun dudakları içerisindeydı. İsteseydi saray çevrelerinin neşesine ve büyüleyici renkli eğlencelerine katılabilir, St. Petersburg‘daki Rus yüksek sosyetesine girebilirdi. Oysa Tostoy, mutluluğu genç yaşından beri maneviyatta aradı.

Daha altı yaşına varmadan annesi yaşamını kaybetti. Dokuz yaşında da babasını kaybeden Lev, akrabaları ve kardeşleri tarafından şevkatle büyütüldü. Özellikle sevgili teyzesi Tatyana’yla olan yakınlığı ve çocukluğu üzerinde bıraktığı izler hayatı boyunca silinmemiştir.
Kişiliği zıtlıklarla dolu olan dahi yazarın çocukluğunda bile gözlerinde hem fanatizme varan dinsel bir anlam, hem de şen hayat dolu bir ifade okunabiliyordu. Dünyaya soylu bir aristokrat olarak geldiği halde hiçbir zaman bundan bir övünme payı çıkarmamış, aksine kendini bir köylü olarak görmüştü. Yüzünün çirkinliği yüzündende bi hayli muzdarip olan Tolstoy, yüzünü gizlemek için gençliğinden beri sakallını uzatarak yüzünü gizlemeye çalıştı. Gerçekten de görünüşündeki çirkinlik,eserleri aracılığıyla ünü bütün Rusya‘ya daha sonra da bütün Avrupa’ya yayıldığı zaman, hayranlarında da hayal kırıklığı yaratmıştır. Çok defa kendisini görmek için uzak yerlerden geliyorlar, sofada üstadı bekliyorlar, içeri iri-yarı, heybetli görünüşlü kocaman papaz sakallı bir devin, bir dahinin girmesini bekliyorlardı.
Fakat karşılarında kısa boylu tıknaz bir adam görünce hayranlıkla hayalkırıklığı karışımı bir duyguya kapılıyorlardı. Ancak kalın kaşlarının altındaki bıçak kadar keskin bakışları baktığı kişiyi adeta esir eder büyülerdi. Maksim Gorki‘nin de dediği gibi; ”Tolstoy’un gözlerinde yüzlerce göz gizlidir”.

St. Petersburg’daki okul senelerında sosyete çevresinin rahat ve sorumsuz yaşantısı içinde savrulurken bile ahlak yönünden her daim kusursuz kalmaya özen gösteren Tolstoy, halen yirmi iki yaşındayken ilk defa oldukça önemli karar almak zorunda kaldı. 1851’de üniversitedeki öğrenim süresi sona ermek üzereyken, ailesi babasından kalan toprakların yönetimini eline alması için onun eve dönmesini istediler. Bunun dışında Tolstoy için seçecek bir tek başka yol vardı; Toprakların yönetimini kardeşlerinden birine bırakmak ve devlet memurluğuna girmek. Fakat bir türlü karar veremiyordu.

Sonra hiç beklenmedik bir anda, birden bir karara vardı, ama bu beklenenlerin ikiside değildi. İki alternatif yerine Çar ordusunda subay olan kardeşi Nikola’yla birlikte, Çar kuvvetlerinin, Tatar kavimlerinin isyanını bastırmak için savaştıkları Kafkasya‘ya gitmeyi tercih etti. Gönüllü olarak askerlerin dağ köylerine yaptıkları baskınlara katıldı. Bir yıl sonra bu sefer esnasında edindiği tecrübelerden yararlanarak, ” Baskın ” adlı kitabını yazdı. Daha ilk eserinde bile, şairce anlatımının ustalığı ve çarpıcılığı dönemin büyük yazarlarının ve edebiyat eleştirmenlerinin dikkatini çekti. Baskın, Tolstoy’un ilk denemesi değildi. St Petersburg’da yayına giren bir dergide ”Çocukluk” adlı otobiyografi niteliğinde bir oyunu çıkmıştı. Bu oyun bile gerek oyuncu kitlesi, gerekse ileri gelen yazarlar içerisinde Tolstoy’un çok şeyler vaaddettiği kanısını uyandırmıştı.

Baskın’dan sonra ordudaki görevinden arta kalan zamanlarda ilk büyük romanı ” Kazaklar”ı yazmaya başladı. Fakat bu eseri, 1863’e kadar yayınlanamadı. Kazaklar’dan önce Sivastapol kuşatması üzerine yazdığı izlenimleri ile ( ”Sivastapol Hikayeleri” ) ününü biraz daha pekiştirdi. Ünlü şair İvan Sergeyeviç Turgenyev bile onun için şöyle diyecekti: ” Bu genç yazar hepimizi gölgede bırakacak. En kalitelisi yazmaktan vazgeçmek.”

Asker olarak hiç mutlu olmayan Tolstoy, edindiği acı deneyimler ve karşı karşıya geldiğı dehşet verici olaylar yüzünden savaştan nefret etmeye başlamıştı. Gördükleri karşısında hayatın gerçek anlamını düşnüyor, kafasını karıştıran sorulara cevap arıyordu. Henüz yirmi altı yaşında 1855 Martında günlüğüne şunları yazıyordu:
”İnsanı şaşkına çevirecek büyük bir düşüncesim var… İnsanoğlunun gelişmesine uygun yeni bir din kurmak; Hz İsa’nın dini… Pratik bir din, gelecek için mutluluk vaadetmiyor. Yalnızca bu dünya üzerinde mutluluğu sağlıyor… Din aracılığıyla insanoğlunun birlik olması için bilinçli bir halde çalışmak…”

Bu hedefe ulaşmak için usanmadan çalışmaya başlaması için aradan yirmi dört yıl daha geçecekti. Fakat düşünce ile uygulamayı birbirinden ayıran çeyrek yüzyıl boyunca hep bu hedefe ulaşmak için uğraşıp didinmiştir.

Ordudan ayrıldıktan sonra bir süre St Petersburg’da yaşadı sonrasında bir Avrupa turuna çıktı. 1858 başlarında da Rusya’ya, Yasnaya Polyana’ya, topraklarına döndü. Topraklarıyla alakadar olmaya başladı. Artık bir köy efendisi gibi yaşıyordu, köylülerin yaşam tarzını yakında zamandan incelemeye başladı.

İki yıl sonra tekrar yabancı ülkelere ama bu sefer buralardaki eğitim sistemini incelemeye gitti. Dönüşünde Yasnaya Polyana’da bir okul açıp, bu okulda tamamiyle devrimci metotlarla eğitime başladı. Derslere katılmak zorunlu değildi. Ceza, ödül ya da derecelendirme yoktu. Çocuklar okula istedikleri kılıkta gelebiliyor, canları isterse dersi dinliyor, istemezse dinlemiyorlardı.

Ne yazık ki Tolstoy’un sağlık durumunun bozulması, bir yıl sonra bu denemesinden vaz geçmesine sebep oldu. Tedavi için başka bir yerde bulunduğu sırada, polis onu devrimci olarak suçlayarak evini didik didik aradılar. Ancak işlerine yarayacak hiç bir belge bulamadılar. Ayrıca ailesinin toplumda bi hayli nüfuslu oluşu ve onun da artık çok ünlü bir yazar olması, polisi kendinden uzak tutuyordu.

Bütün zamanını topraklarının yönetimine ve eserlerini yazmaya ayıran Tolstoy, yaşamının ortasına rastlayan 1862-1876 zamanında en sakin ve mutlu olduğu senelerı yaşadı. 1862’de eski bir aile dostunun kızı Sofia Behrs ile bir aşk evliliği yaptı. Genç evliler daha ilk etaptan beri çok mutlu bir hayat sürmeye başladılar. Tolstoy, nikahtan kısa bir süre sonra başyapıtı ”Savaş ve Barış”ı yazmaya koyuldu. İki soylu ailenin, tarihi hadiselerin akışı içinde çizilen alınyazılar etrafında kurulmuş olan roman, tolstoy ailesinin ve annesinin ailesi Volkonski’lerin arşivlerinden esinlenilerek yazılmıştır. Bir çok eleştirmene göre dünyanın en büyük romanı olan bu eserinde Tolstoy’un dehası, bütün göz kamaştırıcılığıyla görülmektedir.

Tolstoy 1873 yılı Mart ayında ikinci büyük eseri olan ” Anna Karenina”yı yazmaya başladı. Bu zamanda hayatı bi hayli bunalımlı olan yazar, önce çok sevdiği Tatyana teyzesini, sonrasında da çocuklarından ikisini kaybetti. Ayrıca karısının hastalığı ve resmi makamların eğitimle alakalı çalışmalarını kösteklemesi de cabasıydı. Bütün bunlara rağmen ” Anna Karenina”, yadsınamaz biçimde bir usta eseridir. Bu romanında Tolstoy, William Shakespeare dışında hiçbir yazarın ulaşamadığı biçimde, insan kişiliğini çözümlemektedir.

Tolstoy’u bu sıkıntılı zamanından kurtaran yirmi dört yıl önce oluşturduğu düşüncesin bir anda zihninde büyük bir saydamlıkla belirmesi oldu. Yeni din düşüncesini uygulamaya artık kararlıydı. Son nefesini verdiği 1910 yılına kadar, insanoğlunun din aracılığıyla birlik olması uğruna çaba gösterdi. Eserlerinin hepsi, ” Karanlığın Kudreti”, ”Kroyçer Sonatı” ve ”Diriliş”, hep bu amaca yönelmişti. Kendi yaşantısını da öğretisine uydurmak için elinden geleni yaptı. Basit bir köylünün yaşayış şekiline ayak uydurmak için her şeyini sadeleştirdi. Hayatının son senesinde da evini ve karısını bırakıp köylüler arasına karışıp kaybolmak için bindiği trende rahatsızlandı ve bir hafta sonra da 20 Kasım1910 senesinde 82 yaşında yaşamını kaybetti.

Eserleri
– Çocuklukluğum
– İlk Gençlik
– Gençlik
– Sivastopol Serisi
– Kazaklar
Savaş ve Barış
– İnsan Ne İle Yaşar?
– Ivan Ilyiç’in Ölümü
Anna Karenina
– Kroyçer Sonat
Diriliş
– Hacı Murat
– Sergi Baba
– Efendi İle Uşağı
– Hz. Muhammed
– Toprak Ağasının Sabahı
– Baskın
– Ormanın Kesimi
– Notes of a Billiard Marker
– İki Süvari Subayı
– Bir Karşılaşma
– Tipi
– Lucerne
– Albert
– Üç Ölüm
– Aile Saadeti
– Polikuska
– The Decembrists
– Caucasus Mahkumu
– İvan İlyiç’in Ölümü
– Holstomer
– İnsanlar Arasında Boş Bir Konuşma
– Usta ve Çırak
– Köyde Şarkı Söylemek
– Köyde Dört Gün
– Yanlış Kupon
– Oyun’dan Sonra

Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script