Pablo Picasso Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Pablo Picasso kimdir?, Pablo Picasso kaç yaşında?, Pablo Picasso evi nerede?, Pablo Picasso nerelidir? Pablo Picasso ev adresi?, Pablo Picasso kaç yaşında?, Pablo Picasso nerede oturuyor?, Pablo Picasso nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Pablo Picasso hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 25.Ekim.188108.Nisan.1973 senesinde doğan Pablo Picasso şu an için 92 yaşında ve Akrep burcundandır. Pablo Picasso doğum yeri ise Málaga, İspanyaMougins, Fransa olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise Ressam olarak devam ettirmektedir.

Pablo Picasso Kimdir? – Pablo Picasso Evi Nerede? – Pablo Picasso Nerede Oturuyor?

Pablo Picasso Kimdir?, evi nerede?

İspanyol ressam. Gerçek adı Pablo Ruiz Picasso‘dur. Picasso tanınan en üretken sanatçı ve 20. yüzyılın en mühim ressamlarından biridir. Guiness Rekorlar Kitabı‘na göre, toplam 13,500 resim, 100,000 baskı, 34,000 kitap resmi ve 300 heykel ve bir çok seramik ve çizim üretmiştir. 1973 senesinde eserlerinin toplam değerinin 750 milyon dolar olabileceği tahmin edilmiştir. Sanat dünyasında çığır açan Kübizm akımının Georges Braque’la birlikte öncüsüdür.

25 Ekim1881’de Málaga, İspanya’da dünyaya geldi. İspanya’nın mühim sanat enstitülerinde öğretmenlik yapan ve bir müzede küratör olarak çalışan Jose Ruiz Blasca ile İtalyan asıllı Maria Picasso Lopez’in ilk çocuklarıydı. Doğduğu gün ölümle ilk kez burun buruna gelen Picasso’nun ebesi onun yaşamını kaybettiğünü düşünüp tüm özenini annesine yöneltmiş, fakat doktor olan amcası
Don Salvador’un soğukkanlılığıyla Picasso son anda kurtulmuştu. 1884 senesinde kız kardeşi Dolores ve 1887’de Concepcion dünyaya geldi. Picasso sanata düşkün bir aileden geliyordu. Zira anne ve baba tarafında da ressam akrabaları vardı. Resimle alakalı büyük yeteneği çok küçük yaşlarında yaşanan Picasso’nun dile getirdiği ilk sözcük İspanyolca kalem manasına gelen Lapiz’in kısaltılmışı “Piz” olmuştu. Zira kâğıt ve kalemle olan ilişkisi o senelerda başlamıştı. İlk eğitimini babasından alan Picasso, sonrasında Academia de San Fernando’ya devam etmişti. Yaşamının ilk on yılını dünyaya geldiğu kasaba Malaga’da geçiren Picasso’nun ailesi geçim sıkıntısı çekiyordu. Ancak babasının İspanya’nın kuzeyinden daha güzel ücretle yeni bir iş teklifi alması üzerine dört yıl geçirecekleri Atlantik kıyısındaki eyalet merkezine taşındılar. 1894 senesinde kız kardeşi Concepcion’ın difteri sebebiyle yaşamını kaybetmesi Picasso’nun yaşam ve sanat üzerine fikirlerini mühim oranda etkileyecekti.

Sanat hususunda ilk etapta babasını örnek alan Picasso, 13 yaşına geldiğinde çalışmalarıyla herkesi kendine hayran bırakan bir ressam olmuştu. Babası Jose Ruiz Blasca, Picasso’nun yaptığı güvercin resminden o kadar etkilenmişti ki tüm gereçlerini oğluna vererek onun artık olgun bir sanatçı olduğunu kabul etmiş ve bir daha hiç resim yapmamıştı.

1895 senesinin ilk aylarında Ruiz Blasco ailesi Barselona’ya taşındı ve Picasso doğru dürüst eğitim görmemesine rağmen 14 yaşında tanınmış bir sanat okulu olan Llotja Sanat Enstitüsü’ne kabul edilmeyi başarmıştı. Disipline olan tahammülsüzlüğü ve desen egzersizleri üzerindeki titizliği okul yaşamının en belirgin özellikleriydi. Barselona’da geçirdiği senelerda yaratıcı fikirlerle dolup taşan Picasso o zamanda modernistlerle ve zengin burjuva aileleriyle tanıştı ve resim dilinin gelişiminde mühim rol oynayacak olan Carles Casogemos ile arkadaş oldu. Çıraklık döneminin sona ermesinden fazla önce Barselona’nın en tanınmış ressamları arasında yer alan Picasso’nun, Barselona’da o zamana dek gerçekleştirilen en mühim sergide ilk büyük boyutlu yağlı boya tablosu sergilendi. 1897’de Malaga’da geçirilen bir yaz tatilinin sonrasında Picasso, Madrid’deki yeni atölyesine taşındı ve İspanya’nın en tanınmış sanat okullarından birine girdi. Önceleri geçmişin usta ressamlarını kopya edip onların biçemlerini kullanan ressam, daha sonra bu resimlerden ilham alıp kendi stilini oluşturmaya başladı.

1900’de ilk kişisel sergisini Galeri Volland’da açan ve Paris’e ilk ziyaretini gerçekleştiren ressam, yakın arkadaşı Carlos Casagemas’ın intiharıyla çiçeği burnunda bir döneme girdi. Yaşadıklarını mavi renk temasıyla eserlerine yansıttığı bu döneme Mavi Dönem adını veren Picasso, yaşlılık, fakirlik ve ölüm konuları üzerine eğilmişti. Dama en Eden Concert (1903),
La Vida (1903), Las dos hermanas (1904) gibi tabloları o dönemin bir ürünüydü. Mavi zamanında resimlerinde hüzün ve melankoli egemendi. Aslını söylemek gerekirse gökyüzünün rengi olan mavi çocukluğundan beri Picasso’nun en sevdiği renk olmuştu ve bu rengi, ilk dönem resimlerinde güçlü duyguları ve hüznü ifade edebilmek için kullandı. Picasso bu zaman içinde bunun bunun yanında ilk heykellerini de yaptı. Çağın en büyük sanatçılarından biri olan Rodin‘ in yapıtlarını görmesi onun yaşamına yeni bir boyut kazandırmış ve plastik çalışmalara başlamıştı. Bu periyodun en öne çıkan çalışması bugün Cleveland’s Museum of Art‘ta sergilenen
La Vie” (1903)’ydi. Mavi Dönem 1901-1903 senelerı içerisindeydı.

1904’te Paris’e yerleşen Picasso, ona Fransızca öğretecek olan gazeteci ve şair Max Jacob’la birlikte yaşıyordu ve daha sonra evleneceği Fernande Olivier‘le tanışması da o günlere rastlıyordu. Paris günleri Picasso’nun yeni başlayan döneminin de habercisi niteliğindeydi. Mavi Dönem’den sonra yine bir temel rengi ağırlıklı olarak kullandığı ve resmin ruhunu ortaya çıkaran yeni dönem gelmişti: Pembe Dönem. Renkten fazla çizgi ve desen kullanımına önem vermeye başlayan Picasso’nun kompozisyon tercihi daha estetikçi bir durum aldı ve tercih ettiği renkler gri-pembe aşı boyası ve kahverengi ağırlıklıydı. Desenlerinde cambaz ve soytarı figürlerine giderek daha sık rastlanmaya başlanan ressamın bu dönem çalışmalarında hüzün duygusu biraz daha hafiflemişti. Sirk insanları, palyaçolar yeni kahramanlarıydı. Dönemin en mühim eserlerinden biri, Washington‘daki The National Gallery’de sergilenen
Family of Saltimbanques“(1905)’ti. Pembe Dönem’e ait diğer çalışmalardan bazıları ise
Lady with a Fan“(1905), “Harlequin Family“(1905), “Woman with Loaves“du.(1906) Bu zamanda kullandığı figürlerin yalın ve köşeli düzenlenişi Kübizm’in doğuşunun habercisi niteliğindeydi.

Picasso’nun çalışmaları 1905 senesinden beri klasik bir hava kazanmaya başlamıştı. Aynı zamanda yaşayan Henri Matisse‘den ve Henri Rousseau‘dan çok etkilenen ressamın Kübizm yolculuğu da o zamanda start aldı. Ayrıca 1906 yılı sonlarında Picasso artık yalnızca resim ve desen alanında değil, heykel ve gravürde de tanınmaya başlamıştı.

Bu dönem, Picasso’nun fotoğraflarını yalnızca çok yakın dostlarından başka kimselere göstermediği dönemdi ve ilk Kübist fotoğraflarını tamamlayana kadar durum bu biçimde devam etti. Ressam düz alanda üç boyutlu formları birbirinin üzerine gelecek biçimde kullanmaya, insan anatomisini göründüğünden farklı işlemeye başlamıştı. Picasso, yakın arkadaşı Georges Braque’la birlikte 1907 senesinde başlayan ve sanat tarihinde çiçeği burnunda bir çığır açan Kübizm Akımı’nı başlattı. Picasso’nun Kübist sanat anlayışının ilk örneği ise aynı yıl bitirdiğı Avignonlu Kızlar isimli tablosuydu. Bu zamanda yaptığı resimlerin en ünlüleri Pipo İçen Adam (1911) , kolaj tekniğiyle yaptığı Bambu Sandelyeli Natürmort (1912) ve bir karakalem çalışması olan Şişe, Bardak ve Keman’dı. Georges Braque’la aynı akım üzerine resmettikleri çalışmalar birbirine benzediği için eserlerini birbirinden ayırmak zor oluyordu. Kübist tabloların genel özelliği, geometri ve geometrik şekillerin kullanılmasıydı ve resmedilen nesneler geometrik formlar oluşturacak biçimde basitleştirilmiş ya da geometrik şekillere bölünmüştü. Kübizmin bir diğer özelliği de uzaydaki üç boyutlu bir cismi iki boyutlu yüzeye aktarma çabasıydı ve Picasso bu amaçla şekilleri yanal yüzeylerine bölüştürüp her birini iki boyutlu yüzeyde göstermeye çalışıyordu. Yine bu sebepten portrelerindeki insanlar hem profilden hem de cepheden görülmekteydi.

1910 senesinden beri Picasso ve Braque Kübizm akımını yeni bir boyuta taşımaya başlamışlardı. Bu ilk aşama objelerin parçalarına ayrıldığı “Analitik Kübizm” olarak bilinmekteydi. Burada amaç objeyi taklit etmekten fazla onun gerçeğini yansıtmaktı ve dönemin mühim eserleri şu biçimdeydi: “The Guitar Player“(1910), “Portrait of Ambroise Vollard“(1910), “Accordionist“(1911), “Aficionado“(1912).

1912 senesinde ise Picasso ve Braque ortaklığında Kübizm akımı, bir başka basamağına geçti: “Sentetik Kübizm”. Gerçek dünyayı tuvale aktarmak anlamında uç noktada değerlendirilen bu basamakta, küçük parçalar mühim yer tutmaktaydı. Ressamın Sentetik Kübizm zamanında yaşanan çalışmalarından bazıları “Guitar and Violin”(1912), “Glass and Bottle of Suze”(1912), “Clarinet and Violin”(1913) ve “The Italian Girl”dü. (1917)

Birinci Dünya Savaşı zamanında Braque’la ortaklığı sona eren Picasso, savaş sonrasında toplumsal çözülmeyi ve teknolojik terörün yarattığı dehşeti resimlerine yansıtmaya başladı ve klasik çizgisine geri döndü. Jean Cocteau ile beraber Roma‘da kaldığı bu senelerda sahne dekoratörü olarak çalışmaya da başlayan Picasso, dansçı Olga Kokhlova‘yla tanıştıktan çok kısa bir süre sonra yeniden dünya evine girdi. Oğlu Paulo’yla birlikte eşinin bir çok portresini de yapan Picasso 30’lu senelerda sürrealizmden etkilenmeye başlamıştı.

1927 Ocağında Marie-Therese‘yla tanışan ve aşık olan Picasso, eşi Olga’yla anlaşamıyordu. Therese’nin sayısız resmini yapan ressam bu ilişkisini senelerca sürdürdü. Olga ile geçimsizlikleri artık dayanılmaz bir noktaya ulaştı ve o dönem hamile kalan sevgilisi
Marie-Therese’den Maya isminde bir çocuğu oldu. Ancak ondan bir türlü ayrılmak istemeyen Olga yüzünden sinirleri bozuk olan Picasso, kolay kolay işe yoğunlaşamamaktaydı. Bir mektubunda: “Bu hayatımın en kötü dönemi.” diye not düşen ressam herkesten uzaklaşarak şiir yazmaya başladı.

1931 senesinde Paris yakınlarında bir konak satın alan Picasso dostları Louis Fort ve Gonzales‘in teşviki ile gravür ve heykel atölyesi kurdu.

Pablo Picasso, Guernica adlı tablosu

27 Nisan1937 senesinde Almanların saldırısıyla bombalanan Guernica kasabasının durumu ressamı çok etkilemişti. Picasso bu olaydan sonra bitirdiğı eserine Guernica adını verdi. Konuyla alakalı olarak enteresan bir olay da gelişmişti. Zira Picasso atölyesinde Guernica’yı tamamlamak üzereyken Alman bir komutan içeri girmiş, tabloya uzun süre baktıktan sonra Picasso’ya bu resmi siz mi yaptınız diye sormuştu. Bunun üzerine ünlü ressamın cevabı: “Hayır, siz yaptınız.” olmuştu. Guernica, Picasso’nun en ünlü eseri olarak değerlendirildi. İspanya İç Savaşı esnasındaki Alman bombardımanını sembolize eden bu büyük tablo, savaşın insanlık dışı, umutsuz ve alçakça tarafını göz önüne seriyordu. Uzun seneler New York‘taki Modern Sanatlar Müzesi’nde kalan tablo Picasso’nun isteği üzerine ülkesi İspanya’da sergilenmedi. Zira Picasso, İspanya’da uygulanan demokrasiden tatmin değildi. Tablo fakat 1981 senesinde kendi topraklarına geri dönerek Cason del Buen Retiro‘da sergilenmeye başlamıştı. Madrid‘de 1992 senesinde Reina Sofia Museum açıldığında ise “Guernica” bu büyük müzenin en mühim parçası olarak şimdiki yerini aldı. Picasso’nun bu zaman içinde ortaya koyduğı en mühim eserlerinden bazıları “Woman-Flower“(1946), “Portrait de Sylvette“(1954) ve “Don Quixote“tu.(1955)

Hayatı boyunca savaşa karşı olan fakat hep savaşla yaşamak zorunda kalan Picasso’nun yakın dostlarından Max Jacob, 1944 senesinde Almanlar tarafından götürüldüğü Yahudi toplama kampında yaşamını kaybettirüldü. 1945 sonbaharında iki senedir tanıdığı ressam Françoise Gilot ile yaşamaya başlayan Picasso, Güney Fransa’ya yerleşerek sevgilisi Françoise’in sayısız portresini yaptı.

1949 senesinde ressamdan üyesi olduğu Komünist Parti tarafından Paris‘te gerçekleştirilen Barış Kongresi için bir afiş yapması istendiğinde Picasso bugün barışın simgesi olan güvercin resmini yaptı ve çalışması Avrupa‘ nın bütün kentlerinde duvarları kapladı. Claude’dan sonra Françoise Gilot’tan doğan ikinci çocuğunun ismini de İspanyolcada güvercin manasına gelen Paloma koyan Picasso, 1956 senesinde Macaristan‘ ın Sovyetler tarafından işgaline kadar politik faaliyetlerine devam etti.

Oldukça üretken olan Picasso, 1948‘ den beri yaşadığı Vallauris’te seramik ve çömlekçiliğe merak sararak bu alanda çok yaratıcı eserler ortaya koydu. 70 yaşında olmasına rağmen, mutlu, canlı ve enerjik olan ressam, Françoise’in iki çocuğunu alarak ondan ayrılmasından sonra eski depresif günlerine geri döndü. Kendisini bir sinema yıldızı gibi izleyen gazetecilerden bunalan ressam yeni sevgilisi Jacqueline Roque‘ la Cannes sırtlarında denize bakan “La Californie” adlı villasında gözlerden uzak bir yaşam sürmeye başlayıp yalnızca yakın dostları ile görüşmeye başladı.

14 Mart1961 tarihinde Jacquelin Roque ile evlenerek Cannes’e sekiz kilometre uzaklıkta küçük bir kasaba olan Mougins yakınlarındaki bir tepedeki çiftliğe yerleşti.

1 Mayıs1970‘de son senelerda yapmış olduğu resimleri Avignon’daki “Papalar Sarayı”nda sergilenen ressam, dostu Jaime Sabarte‘nin yardımları ile Barselona’da açılan Picasso Müzesi‘ne gençlik senelerında yaptığı tüm eserlerini armağan etti.

Yapıtlarıyla, yaşarken ölümsüzlük mertebesine ulaşan ressam, 8 Nisan1973‘te hayata gözlerini yumdu. Yaşamının son yirmi senesinde kariyerinin en üretken dönemini geçiren Picasso, hiç şüphesiz 20. Yüzyılın en mühim sanatçılarındandır. Picasso’nun fırtınalı aşklarını ve sanatçı kişiliğini gözler önüne seren “Surviving Picasso” filminde ressamı ünlü oyuncu Anthony Hopkins canlandırdı. Portresini çekme şansına erişen Ara Güler‘e ise bir resmini armağan ettiği söylenmektedir.
Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script