Pier Paolo Pasolini Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Pier Paolo Pasolini kimdir?, Pier Paolo Pasolini kaç yaşında?, Pier Paolo Pasolini evi nerede?, Pier Paolo Pasolini nerelidir? Pier Paolo Pasolini ev adresi?, Pier Paolo Pasolini kaç yaşında?, Pier Paolo Pasolini nerede oturuyor?, Pier Paolo Pasolini nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Pier Paolo Pasolini hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 05.Mart.192202.Kasım.1975 senesinde doğan Pier Paolo Pasolini şu an için 53 yaşında ve Balık burcundandır. Pier Paolo Pasolini doğum yeri ise Bolonya, İtalyaOstia, İtalya olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise YazarYönetmenŞairSenaristFilozof olarak devam ettirmektedir.

Pier Paolo Pasolini Kimdir? – Pier Paolo Pasolini Evi Nerede? – Pier Paolo Pasolini Nerede Oturuyor?

Pier Paolo Pasolini Kimdir?, evi nerede?

İtalyan yönetmen, yazar, şair, senarist. Faşizmin iktidarda olduğu bir zamanda dünyaya gelmesinin, yönetimin çarpıklıklarından rahatsız olmasında büyük etkisi mevcuttur. Haksızlıkların, baskıların, faşizmin, emperyalist düzenin, içsel ve düşünsel yozlaşmanın karşısında olmuştur ve yapıtlarında bu karşıtlığı dile getirmiştir. Komünist olması ve filmlerinin aykırı niteliği bundan dolayı yapıtları bir çok kez resmi sansüre uğramış, kilisenin ve muhafazakar cevrelerin büyük tepkisini almıştır. Hayatı boyunca insanlığa boyun eğdiren her çeşit otoriteye karşı duran bir yönetmen, bir edebiyatçı ve bir felsefeci olmuştur. Hassas konuları cesurca ele aldığı için hakkında bir çok dava açılmış ve yasal uyarı almıştır. Piyade subayı babasının faşist önder Mussolini’nin yaşamını kurtardığı için ünlü olması ise anti-faşist kimliğiyle öne çıkan ve otoriteyle her daim çatışan aykırı sinemacının yaşamındaki en büyük ironi olarak kabul edilmektedir. Marquis de Sade‘ın ünlü romanı Salo o le 120 giornate di sodoma‘yı anti-faşizm ekseninde beyaz perdeye uyarlamış, Decameron, Canterbury Tales, Arabian Nights gibi filmleriyle büyük yankı uyandırmıştır. Filmleri başyapıt olarak görülen İtalya‘nın en tartışmalı ve başarılı sanat adamı Pasolini, 1975 senesinde haince hedeflenen bir cinayete kurban gitmiştir.

5 Mart1922’de Bolonya, İtalya’da dünyaya geldi. Romagnalı köklü bir aileden gelen babası piyade subayı Alberto Pasolini, annesi ise ilkokul öğretmeni Susanna Colussi‘ydi. 1921 senesinde Casarsa‘da evlenen çift bir yıl sonra Bolonya’ya taşınmışlardı. Oğulları Pier Paolo’nun dünyaya geldiğu zamanda faşizm iktidardaydı ve bi hayli güçlüydü. Bu sebepten Pasolini’nin çocukluk senelerı piyade subayı olan babasının görevi bundan dolayı sırasıyla Parma, Conegliano, Belluno, Sacile, Idria, Cremona‘da ve kuzey İtalya’da bir çok küçük kasabayı gezerek geçti. Annesinin eğitimci olması Pasolini için büyük derecede etkili oldu. Zira Susanna Colussi şiir ve edebiyat aşkını oğluna da aşılamıştı. Pier Paolo’nun annesiyle arası bi hayli iyiydi fakat babasıyla sorunlar yaşıyordu. Yönetmen ailesiyle alakalı olarak daha sonra kendisiyle yapılan bir röportajda şunları söyleyecekti:

İtalyan toplumunu ortaya çıkaran bir ailede dünyaya geldim; İtalyan kültürlerinin bir bileşkesi ve İtalyan bütünlüğünün sembolü. Babam çok köklü bir Romagna ailesinden gelirken, annem orta sınıf burjuvaziye sıra sıra geçiş yapmış Frulyalı çiftçi bir ailenin kızıydı. Büyükbabamın akrabaları şarap üreticisiydi. Büyükannemler Piedmontese’li idi fakat Sicilya ve Roma ile de yakın ilişkileri vardı. Her gece akşam yemeği vaktini korkuyla beklerdim, babamın gene bir tatsızlık çıkartacağını çok iyi bilirdim. Sonra annemden kısa süreli bir ayrılık yaşamam bende nevrotik bir durum yarattı. Bu nevroz beni huzursuz yapmakla kalmadı, bana devamlı varlığımın nedenini sordurtan bir hal aldı. Annem doğum yapmaya gittiğinde gözlerimde şiddetli yanmalar hissetmeye başladım. Babam beni masaya oturttu, elleriyle zorla gözlerimi açtı ve Colirium döktü. Bu sembolik olayla birlikte artık babamı sevmeye devam etmem imkansız duruma geldi.Annem bana hikayeler okur, masallar anlatırdı. O benim Sokrates’imdi. Annemin korkunç derecede idealistik bir dünya görüşü vardı. Kahramanlığa, yardımseverliğe, cömertliğe yürekten inanırdı. Ben tüm bunları ondan hemen hemen patolojik bir halde miras aldım.

1925 senesinde, Belluno‘da, Pasolini’lerin ikinci oğlu Guido Pasolini dünyaya geldi. Guido, derslerinde başarılı ve sporda bi hayli tecrübeli olan abisine büyük bir hayranlık besliyordu. Bundan dolayı Pier Paolo ile ilişkileri her daim iyi oldu. Pasolini, ilkokuldan sonra Conegliano ortaokuluna başladı ve bu zaman içinde Teta Velata adını verdiği bir metin yazdı. Bir süre sonra uzunca bir dönem bulunacakları Casarsa‘ya yerleştiler fakat 1930’ların ortalarında tekrar Bolonya’ya döndüler. Pasolini lise eğitimini tamamlayıp edebiyat üzerine öğrenim göreceği Bolonya Üniversitesi‘ne kaydolmuştu. Ancak zamanının çoğunu annesinin memleketi olan ve alt kültürle tanışıp bi hayli etkilendiği, şiirler yazmaya başladığı yer olan Casarsa’da geçiriyordu. O zamanda ünlü sanat tarihçisi Roberto Longhi‘nden dersler de alan Pasolini için bu tecrübe yönetmenliğinde büyük rol oynayacaktı. Zira görsel stil hususunda kendini geliştirme fırsatı bulmuştu. Üniversite senelerı boyunca Luciano Serra, Franco Farolfi, Ermes Parmi ve Fabio Mauri ile birlikte kurdukları grupla Academiuta di lenga furlana‘ni (Furlana dili akademiciği) yarattılar. Faşist rejime başkaldırıyorlar ve sık sık sol görüşlü gazete II Setaccio’da bir araya geliyorlardı. O zamanda Stroligut dergisine de katkıda yer alıyordu.

1943‘de İkinci Dünya Savaşı‘nın en sıcak günlerinde Livorno‘da askere alınan Pasolini, Almanlar’a silah teslimatı yapmayı reddettiği için ertesi gün askerden kaçtı. Bundan dolayı ailesiyle birlikte savaşın etkilerinin daha az görüldüğü Versutta‘ya gitmeye karar verdi. Şubat 1945‘te Pasolini ailesi bir kayıp verdi. Savaşta bulunan Guido, Osoppo birliğinin diğer elemanlarıyla beraber Porzus‘ta katledilmişti. Pasolini ailesi Guido’nun ölüm haberini fakat savaş bittikten sonra öğrenebildi. Aile yıkılmıştı. Pasolini, seneler sonra Vie Nuove adlı komünist derginin 15 Eylül1971 tarihli sayısında kardeşinin ölümü hakkında şu açıklamalarda bulundu:

Olay birkaç kelimeyle anlatılabilir. Annem, kardeşim ve ben Bolonya’dan çıkartıldık ve Fruili’de Casarsa’ya döndük. Kardeşim Pordenone’de yüksekokula başladı. 19 yaşında direnişçilere katıldı. Ben ondan birkaç yaş daha büyüktüm, antifaşizmi ona ben aşılamıştım, çok küçük yaşlardan beri içine dünyaya geldiğumuz bu dünyanın gülünç ve saçma olduğunun da farkındaydım. Ben daha Marks’ı bile okumamıştım, fakat bazı dostlarımız Guido’yu aktif direnişe sürüklediler. Birkaç ay sonra da Guido cephede savaşmak için dağlara çıktı. Graziani’nin herkesi silah altına çağırması, Guido’nun direnişe katılmak için motivasyonu ve anneme dile getirdiği bahanesi oldu. Onu tren istasyonuna ben götürdüm, şiir kitaplarının altında bir silah saklıydı, kucaklaştık, bu onu son görüşüm oldu.Guido, dağlarda Yugoslavya ile Friuli içerisinde aylarca çok sert çatışmalara katıldı. Venedik-Giulia hattındaki Osoppo birliğine kaydolmuştu. Garibaldi birliği de o bölgedeydi. Bunlar korkunç günlerdi. Annem, Guido’nun bir daha asla dönmeyeceğini biliyordu. Faşistlerle Almanlar içindeki çatışmalarda şimdiye dek yüzlerce kez ölmüş olabilirdi; zira o zayıflığa ya da boyun eğmeye pabuç bırakmayacak kadar cömert ruhluydu. Ama tabii ki çok daha trajik biçimde ölecekti.Venedik-Giulia hattı, Yugoslavya sınırındaydı ve bilindiği gibi o zamanlar, Yugoslavya tüm bölgeyi ilhak etmek istiyordu. Ama her ne kadar sosyalist de olsa Guido tamamiyle İtalyan olan bu toprakların, Yugoslav milliyetçiliğine düşmesine razı gelemezdi. Buna karşı çıktı ve savaştı.Onun ölümü bugün bile kalbimi acıtan bir halde gerçekleşti. Aslını söylemek gerekirse kendisini kurtarabilirdi. Arkadaşlarına ve komutanına yardım etmek için yaşamını kaybetti, bugün hiçbir komünist partizan Guido’nun bu davranışını görmezlikten gelemez. Onunla gurur duyuyorum ve bulunduğum yolda onun anısı, cömertliği ve tutkusuyla ilerliyorum.

1945 senesinde Pasolini, Lirik Şiir Antolojisi konulu teziyle üniversiteden mezun oldu. Ardından Friuli‘ye yerleşip, Udine yakınlarındaki Valvasone‘de lise öğretmeni olarak çalışmaya başladı. 1947‘de İtalyan Komünist Partisi‘ne yakınlaşan yönetmen, partinin haftalık dergisi Lotta y Lavoro’da yazmaya başladı. Bir süre sonra kültür ve edebiyat çevrelerinde adını açıkladı ve ölene kadar arkadaş kalacağı ressam Zigaina ile tanıştı. Partide sekreterlik de yapan Pasolini faşist rejime karşı manifesto niteliği taşıyan ve az gelişmiş halk kitleleri üzerinde kilisenin sahip olduğu hegemonyayı da kırmaya yönelik bir eylem olan diyalekt kullanımının yaygınlaşmasına katkıda bulundu. Ancak aktif olarak politik mücadele verdiği bu dönem kısa bir süre sonra sona erecekti. Zira Pasolini, 1949 senesinde öğrencileriyle eşcinsel ilişki kurduğu yönündeki suçlamalar sebebiyle öğretmenlikten ve komünist partiden ihraç edildi. Ramuscello‘da üç çocuğa sarkıntılık etmekle suçlanan yönetmen fazla zor duruma düştü. Hakkında bir çok dava açıldı ve hem sağ hem de sol görüşteki herkes ona karşı tavır aldı. 26 Ekim 1949 günü Komünist Parti’den resmen atıldı. Pasolini kendini aklamaya çalışırken her şeyini kaybetti. Annesiyle de bir süre arası açılan yönetmen uçuruma yuvarlanmış gibiydi ve Friuli’den kaçmak istiyordu. Sonunda annesiyle birlikte Roma şehrinin dışındaki varoşlara yerleşti ve yeni bir hayata başladı. Başlangıçta bi hayli zorlanan Pasolini o dönemi şöyle anlatacaktı:

Roma’ya ta Friuli’den gelmiştim. İşsiz senelerdı, kimsenin beni tanımadığı seneler. Hayatın benden beklediği gibi olamadığım için içsel bir korku tarafından tüketilen, durmadan en ağır konular üzerine çalışıp kafa patlattığım, ama kendimi tekrarlamaktan öteye gidemediğim seneler. O iki-üç yılı tekrar asla yaşamak istemezdim.
50’lerin başında Roma’da annemle yalnızdım. Birkaç sene sonra babam da yanımıza geldi. O zaman Piazza Costaguti’den Ponte Mammolo’ya taşındık. Aynı senelerda Ragazzi di vita nın da ilk sayfalarını yazmaya başlamıştım. İşsizdim, ölümcül bir ümitsizlik içindeydim. Diyalektle şiir yazan başka bir şair, Vittori Clemente yardımıma yetişti ve ayda 25.000 liret maaşla Ciampino özel okulunda öğretmen olarak işe başladım.

Bu zamanda alt-proleterler ve onları çevreleyen suç dünyasıyla ilgilenmeye başlayan yönetmen, bu temalarda yazılar yazıyordu. Varoşları anlattığı ilk kitabı “Ragazzi de Vita” ‘yla ilgileniyordu. Bir süre sonra senaryo editörü olarak çalışmaya başlayan Pasolini, yavaş yavaş kendine gelmeye başlamıştı, suçlandığı dönemin etkilerinden kurtulmaya çalışıyordu. Kitaplarını yayınevlerine gönderiyordu. Pasolini öte yandan da Anna Banti‘nin ve Roberto Longhi‘nin Paragone dergisi için İtalyan diyalektleriyle yazılmış şiir antolojileri hazırlıyordu ve kitabı Raggazi di vita’nın ilk bölümü bu dergide yayımlandı. 1954‘te Monteverde Vecchio‘ya taşınan yönetmen, en mühim diyalekt şiir seçkisi La meglio gioventu‘yu okuyucusuyla bir araya getirdi. Bir yıl sonrasında ise ilk kitabı Raggazi di vita nihayet yayımlandı. Okuyucu tarafından beğenilmesine karşın edebiyat çevresinin “Bayağı bir zevkin ürünü, muzır ve adice” olarak nitelendirdiği kitap yüzünden İçişleri Bakanlığı Pasolini’ye dava açtı ve kitap toplatıldı. Ancak ileri gelen entelektüel ve yazarların çoğunun güçlü desteği ile aklanan yönetmen için bu yalnızca bir ilkti. Zira keskin ve başkaldıran üslubu daha da güçlenecek ve skandallara neden olacak, resmi sansüre uğrayacaktı. Yine bunun yanında, yönetmen birden fazla iftiraya maruz kalıp, ucuz gazetelerde yer almaya başladı. Hakkında hırsızlığa yardım ve yataklık, silahlı soygun gibi birden çok uydurulmuş suçlama yer alıyordu.

1957 senesinde, Pasolini ilk sinema projesi için kalemini eline aldı. Fellini‘nin La notti di cabiria isimli filminin diyalekt kullanılan bölümlerini yazan yönetmenin adı jenerikte diğer senaristler Bolognini, Rosi, Vaccini ve Lizzani ile birlikte yer aldı. 1960‘daysa aktör olarak ilk deneyimini gerçekleştirdi ve II Gobbo isimli filmde rol aldı.

Giorgio Bassani, Maura Boligni gibi bir çok yönetmenle çalışma fırsatı bulan Pasolini, ilk filmi için 1961‘de kamera arkasındaydı: Accattone. Daha sonra Mamma Roma ve Ro.Go.Pa.G. geldi. İlk filmlerini realist zamanda çekmemesine rağmen akımdan etkilenmiş gibiydi. Ancak Kral Oidipus ve Medea gibi mitolojik temalar içeren filmler de yönetmiş olan Pasolini ağırlıklı olarak amatör oyuncular, doğal mekanlar kullanmış, diyalekte geniş yer vermiş ve bu yüzden realizme daha çok yaklaşmıştı.Yaşam üçlemesi adını verdiği filmlerinden ilki Decameron’u çektiğinde siyasi ideallerini gerçekleştirememenin ve işçi sınıfını kurtaramamanın imkansızlığını anlamıştı. Bu üçleme onun için düş içinde düşten ibaretti. Sistemin herşeyi kirlettiğini ve düş görmeyi bile yasakladığını düşünüyordu ve üçlemesinde düşsel öğelere yer vermişti. Ancak son filmi Salò o le 120 giornate di Sodoma, faşizmi büyük bir çıplaklıkla gözler önüne çıkarıyor, tüm iğrençlikleri olduğu gibi göz önüne seriyordu. Oldukça rahatsız edici bulunsa da eleştirel bakış açısı sebebiyle film tüm zamanların en mühim filmlerinden biri olarak kabul edildi.

2 Kasım1975 günü şair, film yönetmeni ve amansız muhalif Pier Paolo Pasolini, Ostia’daki bir inşaat şantiyesinde ölü olarak bulundu. Olayla alakalı olarak Pelosi adlı 17 yaşındaki işçi bir genç gözaltına alındı ve suçunu itiraf etti. Yönetmen feci halde dövülmüş, sonrasındaysa kafasının üzerinden arabayla geçilmişti. İdeolojik ve dini görüşleri sebebiyle yaşamını kaybettirüldüğü düşünüldü ve cinayetin arkasındaki güçlerle alakalı araştırmalar başlatıldı. Ancak Pasolini’nin ölümü de en az hayatı kadar tartışmalı olmuştu ve son nokta konulamadı. 1995 senesinde Marco Tullio Giordano tarafından çekilen “Pasolini: Bir İtalyan Suçu” adlı bir filmde cinayetin İtalyan makamlarınca gerçekleştirilmiş olduğu düşünesine somut olarak yer verildi.
Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script