Plotinos Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Plotinos kimdir?, Plotinos kaç yaşında?, Plotinos evi nerede?, Plotinos nerelidir? Plotinos ev adresi?, Plotinos kaç yaşında?, Plotinos nerede oturuyor?, Plotinos nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Plotinos hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. ??.??.0205??.??.0270 senesinde doğan Plotinos şu an için 65 yaşında ve burcundandır. Plotinos doğum yeri ise Lycopolis, antik MısırCampania, İtalya olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise Filozof olarak devam ettirmektedir.

Plotinos Kimdir? – Plotinos Evi Nerede? – Plotinos Nerede Oturuyor?

Plotinos Kimdir?, evi nerede?

Platon‘un metafiziğini, biraz daha değişik bir versiyon içinde yeniden öne süren, ve öğretisi aracılığıyla, Platon‘un, Hellenistik çağda ve bu arada Ortaçağda, hem Hıristiyan felsefesinde ve hem de İslam felsefesinde etkili olmaya devam ettiği, ünlü Yunan filozofu.

Plotinos, 205 senesinde Roma yönetimi esnasında antik Mısır’da Nil’in batı kıyısında Lycopolis’de doğmuştur. Plotinos yirmi yedi yaşında, ortalama 232 senelerında felsefe tahsili yapmak için İskenderiye’ye gitti. İskenderiye’de Ammonius Saccas’ın denetimi altında 11 yıl eğitim aldıktan sonra 38 yaşında iken Perslerin ve Hintlerin felsefi öğretilerini araştırma için Persler üzerine yürüyen III. Gordian’ın ordusuna katılmıştır. Sefer hüsranla son bulup Gordian’ın ölümüyle Plotinos Antakya’ya dönmek zorunda kaldı.

Plotinos, 40 yaşında iken Roma‘ya giderek yerleşti ve yaşamının sonuna kadar burada kalarak fazlasıyla öğrenci yetiştirdi. 48 yaşından sonra on yedi yıl içinde Plotinus’un sözlerinden öğrencisi Porfiri tarafından derlenen Enneadlar (Dokuzlular manasına gelen) adlı denemeleri kitap haline getirildi.

Plotinos, felsefesinde, Platon‘un Devlet’te bulunan İyi İdeasıyla alakalı görüşlerinden yola çıkmış, Platon’un İyi İdeasını tanrılaştırmış ve varolan herşeyi Tanrı’dan başlayan bir türüm ya da sudur süreciyle açıklamıştır. O da, tıpkı Platon gibi, maddi dünyanın, devamlı olarak değiştiği için, gerçek olamayacağını düşünür. Yalnızca değişmeyen bir şey gerçekten var olabilir. Bundan dolayı, bu değişmeyen gerçeklik, Platon‘un da göstermiş olduğu gibi, maddi dünya çapından farklı ve ayrı olmalıdır. Bu varlık ise, Plotinos’a göre, Tanrı’dır.

Tanrı, tüm varlıkların kaynağıdır. Bütün karşıtlıklar ve farklılıklar ondan kaynaklanmaktadır. Ancak onun kendisi çoğulcu ya da değişik bir yapıya sahip değildir. O, mutlak olarak tektir. Her şeyi kapsayan sonsuzluğu içinde Birdir: Her şeyi yaratan, ilk nedensiz nedendir. Herşey Ondan meydana gelmiştir, çoğulculuk her daim için birliği gerektirecektir Birlik, tüm oluşumun öncelidir ve ötesindedir. Onun aşkınlığı üzerine söyleyebileceğimiz her şey yetersiz kalacaktır; çünkü ona atfedilen güzellik ve iyilik fakat onu sınırlayıcı bir işlev görebilir. Onun ne olduğunu söyleyemeyiz, yalnızca ne olmadığını aktarabiliriz. Onu bir oluşum olarak tanımlamak olanaklı değildir. O güzellik, doğruluk, iyilik, bilinçlilik ve bunlara bağlı niteliklerin üzerindedir. Onu bir düşünüş olarak algılayamayız. Çünkü bu bir düşünüş ve düşünce gerektirmektedir.

O Tanrı hakkında, Tanrı’nın bu dünya çapındaki herşeyi aştığını söylemek dışında, hiçbir şey söylenemeyeceğini iddia eder. Tanrı bu dünyayı aştığı, maddi dünyanın ötesinde bulunduğu için, maddi, sonlu ve nihayet bölünebilir olan bir varlık değildir. Madde, ruh ve zihinden her bir diğerideğiştiği için, o ne madde, ne ruh, ne de zihindir.

Plotinos’a göre, Tanrı, insan zihninin düşünceleriyle sınırlanamayacağından, insanın diliyle ifade edilemez. Duyularımız da ona ulaşamaz. Plotinos için Tanrı’ya ulaşmanın tek yolu, rasyonel akıl yürütmeden ya da duyusal bir tecrübeden, deneyden bağımsız olan mistik bir vecd hali içine girmektir.

Tanrı’nın bütünüyle saf ve basit olduğunu, Tanrı’da kompleks hiçbir şey bulunmadığını belirtmek, Tanrı’nın Mutlak Birlik olduğuna işaret etmek için, Plotinos Tanrı’dan Bir diye söz eder. Bir olan Varlık olarak Tanrı tanımı, Tanrı’nın değişmediğini ve bundan dolayı O’nun yaratılmamış ve bölünemez olduğunu gösterir.

Zira Tanrı değişse, bölünebilse ya da yaratılmış olsa, birliğini kaybeder. Plotinos’a göre, Tanrı bir olduğu için, içinde yaşadığımız duyusal dünya çapındaki şeyleri yaratmış olamaz. Çünkü yaratma bir eylemdir ve her eylem bir değişme halini zorunlu kılar. Bundan dolayı, Tanrı aşkındır, O her çeşit düşünce ve varlığın ötesindedir. O’na ne öz, ne varlık, ne de yaşam yüklenebilir. Çünkü bütün bu ayırım ya da yüklemler bir ikiliğe yol açarlar. Öyleyse, Tanrı hakkında, yalnızca O’nun bir, bölünemez, değişmez, ezeli ve ebedi olduğunu, varlığın ötesinde bulunduğunu, kendi kendisiyle hep aynı kaldığını, O’nun için geçmiş ya da gelecekten söz edilemeyeceğini aktarabiliriz. Plotinos, işte bu durumda dünyanın yaradılışını ve varoluşunu açıklamak için, felsefe tarihinin ilk türüm ögretisini geliştirmiştir.

Dünya, Tanrıdan sonra meydana gelmiş olmasına karşın, onu Tanrı yaratmamıştır Çünkü yaratım için bilinçlilik ve istenç gerekmektedir, bu da sınırlandırma manasına gelmektedir. Tanrı, bir dünya yaratmaya karar vermemiştir. Dünya, Tanrının evrim geçirmesiyle de oluşmamıştır. Evren, Tanrıdan yaşanan bir oluşumdur. Onun sonsuz gücünü gözler önüne sermektedir. Plotinus, bu ortaya çıkışın anlamı için birkaç metafor ortaya atmaktadır. Tanrı, sonsuz kaynağından tükenmeyen bir akışın yaşandıği bir kaynaktır, ya da Tanrı, güneşin hiçbir kayba uğramadan yaydığı ışıkların güneşidir. Plotinus, metaforlarını ilk ilkenin bağımsızlığı ve mutlak gücünü gözler önüne sermek maksadıyla kullanmaktadır. Neden, onun üzerine geçmez ya da kendisini onun içinde kaybetmez, etki nedeni sınırlamaz, etki Tanrının algılaması için önkoşul değildir. Dünya, Tanrıya bağlıdır fakat Tanrı dünyaya bağlı değildir. Organik yeniden üretimdeki ebeveynler gibi, Tanrı doğumdan sonra varlığını eskiden olduğu gibi sürdürmektedir.

Işık kaynağı olan güneşten ne kadar uzaklaşırsak, karanlığa (özdeğe) o denli yakınlaşmış oluruz Yaratım, yetkinlikten yetkin olmayana düşüş manasına gelmektedir. Oluşum skalasında ne denli aşağıya inersek, o denli yetkin olmayana, çoğulculuğa, değişime ve ayırıma ulaşmış oluruz. Daha sonraki her evre, bir önce gelenin gerekli etkisidir, onun kopyası, gölgesi ve ilmeğidir. Ancak sonraki her evre, daha yüksek düzeyye ulaşma çabası içindedir, kaynağa geriye doğru dönüş çabası yaşanmaktadır.

Meydana gelme oluşumu içinde üç temel evreden söz edilebılir; 1 arı düşünce ya da zihin, 2 ruh, ve 3 özdek. Birinci evrede, Tanrının oluşumu, düşünce ve idealara bölünmektedir. Tanrı, düşünce olarak düşünülür. Arı uygun bir kozmos olarak algılanır. Düşünce ve onun ideaları, konu ve nesnesi, bu evrede tektir. Zaman ve uzam içinde ayrılmamıştır: tanrısal zihinde, düşünen ve onun düşünceleri bir ve aynıdır. Tanrının düşüncesinin, yetkin doğru olması gerektiği düşünülür. Tanrı, kendi özünden gelen düşüncelerle düşünmektedir, tanrısal zihinde, düşünce etkinliği, düşünen ve düşünce bir ve aynıdır, ayrılmamıştır Onun düşüncesi, bir ideadan başka ideaya atlayan tutarsız bir düşünce değildir. Sezgisel ve durağandır. İdealar dizgesini bir bütün olarak, bir anda kavramaktadır. Çok sayıda idea bulunmaktadır, bunlar fenomenal dünya çapındaki belli başlı şeyler kadar çoktur ve onlar birbirinden farklı farklıdır; fakat, Platon’da olduğu gibi birleşik bir dizge oluştururlar. Tanrının mutlak birliği, ilk ilke fazlasıylaki farklı ideanın bu dizgesi içinde yansıtılmaktadır.

Duyum dünyasındaki her bir belirli nesne için, Tanrı zihninde bir idea bulunmaktadır. Arı düşünce dünyası uzamsız ve zamansızdır; o, yetkin, ebedi ve uyumlu bir dünyadır. Fenomenal dünya misal verilecek olursai ortaya koymaktadır. İdealar, yalnızca örnekler değildir; onlar bunun yanında etkin nedenlerdir; bundan öncekilerde gördüğümüz gibi, meydana gelme oluşumundaki her evre kendisinin ardılının nedenidir.

Tanrısal yaratımın ikinci evresinde, ruh, arı düşünceden meydana gelmektedir; bir yerde idealar ve erekler varsa, onların kendilerini gerçekleştirmelerinin araştırılması gerekmektedir. Ancak bu biçimde bir şeyler üretilebilir. Bu, arı düşüncenin etkisi, görünümü ya da kopyasıdır ve her etki ya da kopyada olduğu gibi ilkmisal verilecek olursaden daha az yetkin değildir. O, çok hassas ve zihinseldir; etkinlik ve ideaları mevcuttur, düşünce erkine sahiptir. Ruhun iki evresi bulunmaktadır; ikinci evrede, duyum dünyası yönünde döndürülmüştür; ilkinde, düşünce olarak hareket eder ve an ideayı tasarlar; diğerinde ise özdeği bir düzene sokar ve arzuya sahiptir. Plotinus, ilk evreyi dünya ruhu olarak adlandırmaktadır, ikinci evre ise doğa olarak adlandırılır. Bazen, iki dünyaruhu varmışçasına konuşmaktadır. Bedensel varlığın bilinçsiz ruhunun oluşumu olan ikincisi, ilkinden bilinçli ruhları ortaya çıkmıştır.

Ruh, gücünü uygulamak arzusunu gerçekleştirmez. Üzerinde bir şey eylemde bulunmadıkça, kendi de eylemde bulunmayacak ve şekillenmeyecektir; böylece özdeği üretir üçüncü ve meydana gelişin en düşük düzeysi. Böyle bir özdeğin şekili, niteliği erki ya da birliği yoktur; bu, mutlak etkisizlik ve yoksunluk, kötülük ilkesidir. O, Tanrıdan uzağa kaldırılmıştır; o, karanlıktır. Onun görüntüsünü şekillendireme yapabileceğimiz tek şey, değişim niteliğinin fenomenleri içindeki gerekli tözlerin olduğunu varsaymaktır. Bunlar duyum dünyamızdan geçip gitmektedir. Bu özdek üzerinde, dünya ruhunu içeren etkin erkler ve ruhlar bulunmaktadır ve onlar idealarla özdeştirler. Özdek üzerinde etkide bulunan bu belirli erkler ya da ruhlar uzam ve zaman içinde bazı hassas nesneler üretmektedir. Onların tümü, bölünebilir dünya-ruhu içinde bulunmaktadır. Ne uzayda var olmaktadır ne de dağılmışlardır. Nesnelerin uzamsal düzenlemesi yalnızca özdeğe bağlıdır; fenomenal evrenin güzelliği, düzeni ve birliği, Tanrıya geri dönüş çağrısı yapan dünya ruhuna bağlıdır.

Plotinus, dünyanın meydana gelmesinin, doğasının gerekli bir sonucu olarak dünya-ruhundan kaynaklandığım düşünmektedir. Bu, bir oluşum olarak zaman içinde başlamıştır. Arı düşünceden dünya-ruhunun meydana gelmesi, özdeğin yaratımı, özdeğin yapılara dönüşümü, devamlı bir oluşum meydana getirecektir. Soyut düşünce evreler şeklinde çözülebilir. Plotinus, Aristo gibi evrenin bengiliği düşüncesindedir. Aynı zamanda, özdeğin, şekilinden yalnızca ardışık olarak alınabileceğini söylemektedir. Dünya-ruhu üzerinde etkide bulunabileceği zaman yaratmaktadır. Plotinus da, Stoacıların dönemsel yeniden oluşum öğretisini kabul etmektedir. Ancak bu görüşlerin nasıl uzlaştırılabileceğini göstermemiştir. Bu husustaki genel düşüncesi dünyanın her daim var olduğu ve her daim var yer alacağıdır. Duyum dünyası, bir bütün olarak sonsuzdur, onun yalnızca parçaları değişmektedir.

İnsanoğlunun ruhu dünya-ruhunun bir parçasıdır. Duyularüstü ve serbest bir yapıya sahiptir. Çıkış noktası olarak, onun oluşumundan önce, mistik bir önsezi içinde sonsuz nous tasarlamıştır o, Tanrıyı işaret etmekte ve iyiyi bilmektedir; fakat sonrasında gözlerini dünyaya ve insana çevirmiştir ve böylece düşmüştür. Bu düşüş, dünya -ruhunun arzusunun, gerekli sonucunun bir parçasıdır. Kısmen, bir duyum yaşamı için önü alınamaz bir itme gücünün sonucu, kısmen de belirli bir ruhun kendisinin parçasına bağlıdır. Ruh, bu biçimde ilk etaptaki özgürlüğünü kaybetmiştir. Bu özgürlük, duyumsallıktan uzak olarak, diğer yöne dönerek, daha yüksek doğasına bağlı oluşu içermektedir. Eğer e, bunun yapılmasında başarısız olursa, bedensel yaşam içinde takılıp kalırsa , ölümünden sonra, suçluluk derecesine bağlı olarak başka bir insan, hayvan ya da bitkinin bedenine katılacaktır. Özdeksel bedene yayılan ruh parçası, gerçek değil, yalnızca onun gölgesidir. Gerçek kendi, düşünce ve logosta bulunmaktadır; o, görevini yalnızca düşüncenin duyumsal yaşantısından geçerek Tanrıya ulaşması gerekmektedir. Ancak Tanrıya bu geri dönüş bu dünya çapında, yalızca çok ender durumlarda olanaklı olabilmektedir.

Tanrı ile birliğin ereğine ulaşabilmek için, sıradan erdemler yeterli gelmemektedir. İtme gücünün ılımlılığı yeterli değildir; ruh, kendisini tüm duyumsallıktan arındırmaktadır. Kendisini beden ile olan birliğinden kurtarmak zorundadır. Bunun bunun yanında arındırmadan daha yüksek bir evre bulunmaktadır. Bu, kuramsal tasarım için bir hazırlık niteliği taşımaktadır; kuram, pratikten daha üstündür, çünkü bizi Tanrının görünümüne daha fazla yaklaştırır. En yüksek evre, Tanrı ile olan birliktir. Bu, düşüncenin yükseltilmiş türü tarafından bile gerçekleştirilemez; bu, yalnızca bir esrime durumu içinde olmaktadır. Burada ruh, kendi düşüncesini aşmaktadır. Tanrının ruhu içinde kendisini kaybeder, Tanrı ile bir olur. Bu, Tanrıya mistik bir geriye dönüştür.

Bu dizge, Yunan felsefesi ile doğu dininin bir birleşimidir. Aşkın Tanrı öğretisi içinde dinsel bir yapıdır. Her şeyi algılama yönünden kamutanrıcıdır. Bir Tanrı oluşumu olarak en düşük özdeğe inilmektedir. Dinsel idealizm, ruhun son ereği için, kalan bölümün tanrının zihninde bulunmaktadır ve insanoğlu, bu dünya çapındaki kârların ötesinde Tanrı ile olan birliğini sürdürebilmek için, kendisini duyum zincirinden kurtarmalıdır.

Plotinus çoktanrıcılığı reddetmez; tanrılar da, göksel görünümlerdir. O, bunun bunun yanında dünyasal dinlerde iyi ve üstün cinlerin varlığına inanmaktadır. Bir uzaklık içindeki fiziksel eylemi olanaklı olduğunu düşünür; tüm evren, tinsel bir oluşumdur. Tinlerin, diğerleri üzerinde sempatik bir halde ey emde bulunması gerekmektedir. Onun ardıllarının çoğu, bu boş inanları abartmış ve popüler çok tanrıcılığı savunmuşlar, Hıristiyanlık dinine saldırmışlardır.

Plotinos, 270 senesinde İtalya, Campania’da 65 yaşında ölmüştür.
Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script