Saddam Hüseyin Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Saddam Hüseyin kimdir?, Saddam Hüseyin kaç yaşında?, Saddam Hüseyin evi nerede?, Saddam Hüseyin nerelidir? Saddam Hüseyin ev adresi?, Saddam Hüseyin kaç yaşında?, Saddam Hüseyin nerede oturuyor?, Saddam Hüseyin nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Saddam Hüseyin hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 28.Nisan.193730.Aralık.2006 senesinde doğan Saddam Hüseyin şu an için 69 yaşında ve Boğa burcundandır. Saddam Hüseyin doğum yeri ise Tikrit, IrakIrak olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise Devlet Başkanı olarak devam ettirmektedir.

Saddam Hüseyin Kimdir? – Saddam Hüseyin Evi Nerede? – Saddam Hüseyin Nerede Oturuyor?

Saddam Hüseyin Kimdir?, evi nerede?

Saddam Hüseyin, 1979‘da başladığı Irak Devlet Başkanlığı görevini, , 2003Nisan’ında, ABD ve İngiltere’nin oluşturduğu koalisyon güçleri tarafından devrilen, diktatör, önder.

28 Nisan1937‘de, Irak, Tikrit’e 13 kilometre uzaklıktaki, El-Avya köyünde, çobanlıkla geçinen fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gözlerini açan Saddam Hüseyin Abdülmecid El-Tikriti, babasının, doğumundan altı ay önce ortadan kaybolmasının sonrasında, önce 3 yaşına kadar, bi hayli dindar bir sünni olan amcasın, daha sonra, kendisine “karşı duran, göğüs geren kişi” manasına gelen Saddam ismini veren annesinin yanında yaşadı. Tekrar evlenen annesinin eşi tarafından şiddet gören Hüseyin, 10 yaşında amcasının yanına geri döndü ve onun yanında büyüdü.

Siyasetle gençlik günlerinde tanışan Saddam’ın, Arap dünyasına egemen, ulusçu, özgürlükçü ve anti-emperyalist bir devlet başkanı olma düşleri, 1955’de, Bağdat’a gelerek, 1940’lı senelerda Şam’da, savaş altında kurulan ve 1953 senesinde, Ekrem El Havrani’nin ‘Arap Sosyalist Partisi’ ile birleşerek, ‘Arap Sosyalist Baas Partisi’ adını alan, Arap dünyasını önce özgürlüğe sonra da, sosyalizme ulaştırmak hedefini güden Baas Partisi’ne katılmasıyla, iyice alevlendi.

1956 senesinde başarısız bir darbe girişiminde bulunan Hüseyin, 1959‘da, Irak’ın asker kökenli Devlet Başkanı General Abdulkerim Kassım‘ı yaşamını kaybettirmek için oluşturulan bir suikast örgütünün içinde bulundu.

Suikastte adı geçen Hüseyin, ayağından vurularak yaralanmasının sonrasında, CIA ve Mısır istihbaratının desteğiyle Tikrit’e kaçtı. Ardından önce Suriye’ye daha sonra da Beyrut’a geçen Hüseyin, Beyrut’ta CIA tarafından eğitildikten sonra Mısır’a gitti. Mısır’da geçirdiği süre zarfında sık sık Amerikan Büyükelçiliği’ni ziyaret eden Hüseyin, bu zaman içinde, Kahire Üniversitesi’nde hukuk öğrenimi gördü.

1963’te, kuzeni Sacide Talfah ile evlenen Hüseyin’in, Rana, Raghad ve Hala isimli üç kızı ve Uday ve Kusay adında iki oğlu oldu. Sonra iki kez daha evlenen Saddam Hüseyin’in, Ali adında bir oğlu daha oldu.

1964 senesinde, Irak’a dönüşünün sonrasında hapse giren Hüseyin, 1967’de hapisten çıkarak, Baas Partisi’ndeki hızlı yükselişine başladı.

1968‘e kadar muhalafette kalan Baas Partisi, aynı sene gerçekleştirdiği bir darbeyle iktidarı, kan dökmeden ele geçirdi. Ekonomik yenilikçiliği ve Arap sosyalizmini benimseyen partisinin ileri gelen üyelerinden biri olan Hüseyin, partisini iktidara getiren darbede, mühim oynadı.

Darbenin sonrasında, parti tarafından kurulan Devrim Komuta Konseyi, ülkedeki tek yetkili haline gelirken, Saddam Hüseyin de, 1969‘da, Konsey’in Başkan Yardımcısı oldu.

Ülkenin mühim iç problemlerinin çözümüne yönelik bir hamle başlatan Saddam Hüseyin, 1970‘de Kürt ayrılıkçılara otonomi verdi fakat bir süre sonra anlaşma bozuldu. Bozulan anlaşma sonrasında, Irak rejimi ile Kürt gruplar içerisinde savaş çıktı.

1972‘de, Irak petrollerinin millileştirilmesiyle alakalı projeleri yürüten Hüseyin, partideki gücüne dayanarak, 1976‘da, Ahmed Hasan’ın bir çok ytesirini kullanmaya başladı.

Zamanla konumunu iyice pekiştiren ve Başkan Ahmed Hasan Bekri iktidarının perde arkasındaki asıl güç kaynağı olduğu söylenen Hüseyin, 16 Temmuz1979’da, yine bir darbeyle iktidara el koyarak, başkanlığını ilan etti ve El Bekri’nin yerine geçti.

Baskıcı ve acımasız yöntemlere ve kuvvetli bir istihbarat ağına dayanan iktidarı boyunca, sesini yükselten muhaliflerini yaşamını kaybettirmekten çekinmeyen Hüseyin’in bu sert tavrı, arada bir soykırım girişimlerine dönüştü.

Saddam Hüseyin, Devlet Başkanlığı görevinin bunun yanında, Devrim Komuta Konseyi Başkanlığı ve başbakanlık görevlerini de üstlenerek, petrol gelirlerine dayanan, geniş çaplı bir kalkınma programı başlattı.

Mısır’ın Arap dünyasındaki önderliğini elinden almaya ve Basra Körfezi‘nde egemenlik kurmaya yönelik bir dış politikayı savunan Hüseyin, kendisini Arap dünyasının önderliğine taşıyacak, Batı‘nın gözünde de vazgeçilmez kılacak bir fırsat olduğunu düşündüğü, planını uygulamaya geçerek, 1980‘de, Hürmüz Boğazı‘nın denetimini ele geçirmek maksadıyla, İran‘a saldırdı.

ABD ve Batı’yla ilişkileri sarsılmakta olan Humeyni rejimine açtığı savaşta, Batı’nın desteğini basit bir şekilde alacağına inanan Hüseyin’in beklentileri umduğu biçimde sonuçlanmadı.

Önemli bir su bölgesi olan Şatt el Arab, savaşın ilk günlerinde Irak askerleri tarafından ele geçirildiyse de, İran, Saddam’ın hesaplarındakinden daha fazla direniş gösterdi.

1988’e kadar süren savaş, yüzbinlerce insanın ölümüne yol açarken, iki ülkenin ekonomisini de tahrip etti. İran’dan bir kâr sağlayamayan Saddam, geri çekildi.

Aynı sene, Irak Kürtleri özerklik isteklerini arttırınca, Irak güçleri Halepçe’de, 5 bin sivilin ölmesine yol açtı. “Kimyager Ali” olarak anılan General Ali Hasan El Mecid, Kürtleri kendi köylerinden çıkarmak için siyanür gazı kullandı. Binlerce Kürt, köylerinden uzaklaştırılarak “yeniden yerleşim kampı” denilen bölgelere sürüldü. Olay, tarihe Halepçe Katliamı olarak geçti.

2 Ağustos1990’da, Saddam’ın birliklerinin Kuveyt’i işgal etmesi, Körfez Savaşı‘nın başlamasına yol açtı. Birleşmiş Milletler’in, 6 Ağustos‘ta Irak’a ambargo ilan etmesi ve 25 Ağustos‘ta da Irak’a güç kullanımına izin vermesinin sonrasında, 17 Ocak1991‘de, ABD’nin Saddam’ı ilk devirme girişimi olan, Çöl Tilkisi Operasyonu, başladı.

Savaş esnasında 700’den fazla petrol kuyusunu ateşe veren, petrol boru hatlarını açarak, Körfez ve su kaynaklarını kirleten ve çekilirken kenti yağmalayan Iraklı askerler, savaş sonrasında, yüzlerce Kuveytli’yi esir alarak Bağdat’a götürdüler.

Körfez Savaşı esnasında da, onbinlerce Kürt yaşamını kaybettirüldü ya da hapsedildi, 1 milyona yakını ülkeden kaçtı. 16 Aralık 1990’da, büyük bir bombardıman başladı ve bu bombardıman 27 Şubat 1991 senesinde bitti. O tarihten sonra arada bombalamalar oldu.

28 Şubat‘ta Bağdat’ın ateşkesi kabul etmesinin sonrasında, kuzey ve güneyde uçuşa yasak bölgeler oluşturuldu.

11 Eylül2001’de, Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırıların sonrasında, gözler yine Saddam’a çevrildi. İkinci Körfez Savaşı‘na giden sürecin başlangıç noktasını oluşturan bu olayın ertesi yılı, Afganistan‘ı işgal eden, George Bush yönetimi, 20 Mart 2003 tarihinde, Irak’ta kitle imha silahı bulunduğu iddiasına dayandırılan bir işgal başlattı. Ancak daha sonra, 6 Ekim2004’te, Amerikan silah denetçileri, 1991’den sonra Saddam Hüseyin rejiminin, kitle imha silahı ürettiğine dair ispat bulamadıkları açıklamasını yaptılar.

12 yıl süren BM ambargosunun sonrasında, bu kez yalnızca ABD ve İngiltere tarafından oluşturulan koalisyonun başlattığı operasyonla, Saddam Hüseyin, 9 Nisan 2003’te devrildi.

Firdevs Meydanı’ndaki Saddam Hüseyin heykelinin yıkılması, Irak’ta, yeni dönemin simgesi oldu.

Bağdat’ı ele geçirmesine karşın, önümüzdeki günlerde beklenmedik ve kuvvetli bir direniş hareketiyle yüz yüze kalan ABD, 13 Temmuz 2003’te, Irak’ta 25 kişilik bir geçici yönetim konseyi atadı.

8 Mart 2004’te, geçici bir anayasa hazırlayan konsey, 28 Mayıs 2004’te, İyad Allavi‘yi başbakanlığa getirdi.

28 Haziran 2004’te, Allavi Yönetimi, Amerika Birleşik Devletleri önderliğindeki işgal yönetimi yetkilerini aldı.

ABD’nin Irak’taki sivil yöneticisi Paul Bremer, 14 Aralık 2003 tarihinde gerçekleştirdiği basın toplantısında, operasyonun başlamasıyla ortadan kaybolan, Irak’ın devrik devlet başkanı Saddam Hüseyin’in, 13 Aralık gecesi, doğum yeri Tikrit’e 20 kilometre, El Oca‘ya 6 kilometre uzaklıktaki El Dor kasabasında, sık hurma ağaçlarının bulunduğu düz bir alandaki El Hadra bahçesinde bir sığınakta ele geçirildi.

Irak’taki Amerikan güçlerinin komutanı İspanyolGeneral Ricardo Sanchez, Bağdat’ta gerçekleştirdiği basın toplantısında, Saddam’ın bir çiftlikteki 2 metre derinliğinde bir çukurda yakayı ele verdiğını dile getirdi. Sanchez, havalandırma sistemi bulunan çukurun girişinin, tuğla ve çöplerle kamufle edildiğini ve çukurda yalnızca bir kişilik yer olduğunu dile getirdi.

Yakalandığı sırada yanında, 750 bin dolar, iki kalaşnikof ve bir tabanca bulunan Saddam Hüseyin’in kimliğinin belirlenmesine, Saddam’ın, 22 Temmuz‘da ABD güçlerinin operasyonu esnasında, Musul’da bir evde yaşamını kaybettirülen oğulları, Uday ve Kusay’ın cesetlerini de teşhis eden ve 7 aydır tutuklu bulunan, eski başbakan yardımcısı Tarık Aziz‘in yardım ettiğini, Irak’taki ABD öncülüğündeki yönetimin, adının açıklanmasını istemeyen bir yetkilisi, Reuters‘a yaptığı bilgilendirmede bildirildi.

Saddam Hüseyin, 24 yıllık iktidarı zarfında yaşanan bir dizi, saldırı ve katliam suçlarından sorumlu tutularak, kendisiyle birlikte yargılanan diğer yedi sanık olan, eski Baas partisi yetkilileri, Mizher Abdullah Ravid, Abdullah Kadim Ruadi, Muhammed Azavi Ali ve Ali Daim Ali, üvey kardeşi ve eski İstihbarat Servisi Başkanı Barzan İbrahim el-Tıkriti, eski Devlet Başkanı Yardımcısı Taha Yasin Ramazan ve Devrim Mahkemesi‘nin eski baş yargıcı, Avad Hamad el-Bandar ile ABD tarafından kurulan, işgal yönetiminin oluşturduğu bir mahkemede yargıç karşısına çıktı.

Duruşmaya, füme takım elbise ve beyaz gömlekle çıkan Saddam, hakimin karşısına çıktığında,
”Irak’ın Devlet Başkanı olarak anayasal haklarımı kullanıyorum. Adaletsizlik örneği bu oluşumu tanımıyorum. Bu mahkeme meşru değildir. Bu sözde mahkemeye cevap vermiyorum.” şeklinde konuştu.

1 Temmuz 2004’te, Hüseyin, ön duruşmada kendisine yöneltilen savaş suçu ve soykırım suçlarını reddetti.

Bağdat’ta, yoğun güvenlik önlemleriyle korunan Yeşil Bölge’de, özel olarak inşa edilen bir salonda yapılan duruşmalar, Iraklı ve yabancı gazeteciler tarafından izlendi.

Saddam’ın savunma ekibinde, ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden kısa süre sonra, Ürdün‘e kaçan Hüseyin’in en büyük kızı Ragad Saddam Hüseyin, Irak Barosu üyesi, Bağdatlı avukat Halil Duleymi, Ragad’ın yasal danışmanı olan ve İngiltere’de yaşayan Irak doğumlu avukat Abdülhak Alani, Malezya‘nın eski Başbakanı Mahattir Muhammed ve Saddam’ın hukuk danışmaları arasına, Ağustos 2004’te katılan, Libya önderi Muammer Kaddafi‘nin, hukuk profesörü olan kızı, Ayşe Kaddafi yer alıyordu.

1960‘larda ABD Adalet Bakanlığı yapan ve Irak işgalinin ileri gelen muhalişeri içerisinde bulunan Ramsey Clark da, savunma ekibine dışardan danışmanlık yaptı.

Mahkemenin ilk yargıcı, Kürt kökenli Rizgar Muhammed Amin bir süre sonra davadan, istifa ederek ayrıldı. Eski yargıcın yerine Ahmed Hüdayir geçti.

Hüseyin’in yargılanması esnasında öne sürelen suçları, 1 milyon birinin yaşamını kaybettiği İran – Irak Savaşı, Halepçe’deki Kürt Katliamı, Körfez Savaşı’nın başlamasının sebebi olarak gösterilen Kuveyt İşgali, izinsiz üretilen kitle imha silahları, çeşitli cinayet ve katliamlar olarak gösterildi.

Irak’ın devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, 1982 senesinde, Duceyl kasabasında, 143 Şii‘nin yaşamını kaybettirülmesi talimatını verme suçundan yargılandığı, Duceyl Davası’nda, insanlığa karşı suç işlediği yargısına varılarak, 5 Ekim2006 tarihinde, ölüm cezasına çarptırıldı. Saddam’ın savunma ekibi, kararın ve yargılama sürecinin meşru olmadığını savunurken, Iraklı Başsavcı Cafer El Musavi, Saddam’ın kurşuna dizilmeyeceğini, asılacağını açıkladı.

3 Aralık 2006’da, Saddam Hüseyin’in idam kararının bozulması için temyize gidildiyse de, karar temyiz mahkemesi tarafından da onandı.

Saddam, mahkemenin hakkında ölüm cezası kararını vermesinden sonra duruşma salonunda tekbir getirdi ve “vatan sağolsun” diye bağırdı.

Hüseyin, hakkında verilen idam kararının temyiz mahkemesinde onanmasından sonra, Irak halkına yönelik bir veda mektubu yazarak halkı, “düşmanlar karşısında” birlik içinde kalmaya çağırdı.

Devrik Devlet Başkanı, mektubunda, “Ben kendimi feda ediyorum. Allah’ın izniyle, şehitler mertebesine yükseleceğim” dedi.

Ayrıca, “Tıpkı bir şehit gibi ölüme gideceğini” kaydeden Hüseyin, Amerikan ordusu ile komşu İran’ı kastederek, “Vatanınızın düşmanları, işgalciler ve Farslar, siz ve sizi yönetenler içindeki birlikte bir engel buldu. İşte bu yüzden içinize nifak tohumu ekmeye çalışıyorlar” ifadelerini kullandı.

Fransız Haber Ajansı’nın paylaştığı mektup, Saddam Hüseyin’in Ürdün’deki avukatları tarafından doğrulandı.

30 Aralık 2006’da, Irak’ın, idam cezasına çarptırılan devrik önderi Saddam Hüseyin’in, ABD tarafından desteklenen Irak televizyon kanalı El Hurra tarafından, Türkiye saati ile, sabah 05:00’da, asılarak idam edildiği haberi açıklamaldu. Haber, Irak Dışişleri Bakan Yardımcısı, Lebid Abbavi’nin, BBC Televizyonu‘na yaptığı bilgilendirmede doğrulandı.

El Arabiye Televizyonu, Saddam Hüseyin’in asılmasının sonrasında, Saddam’ın kardeşi, Barzan El Tikriti ile eski yargıç Avad El Bender’in de asılarak idam edildiklerini açıkladı.

Elbu Nasır kabilesinin önderi Ale El Nida, gazetecilere yaptığı bilgilendirmede, Saddam’ın, idam edildikten 24 saat sonra, 2003 senesinde, ABD askerlerince yaşamını kaybettirülen oğulları, Uday ile Kusay’ın da gömülü oldukları, Avca köyünde, ailesine ait bir arsaya gömüldüğünü dile getirdi.

Hüseyin’in idamı ABD, İsrail ve İngiltere tarafından tatminiyetle karşılanırken; Libya 3 günlük yas ilan etti ve kurban bayramı kutlamalarına son verdi. Pakistan, Malezya ve Rusya yönetimleri, idam cezasının uygulanmasının, ülkeyi iç savaşa doğru götürmesinden endişe ettiklerini açıklarlarken, Avrupa Birliği, olayı barbarlık olarak değerlendirerek kınadı. Hamas’tan da, olayın siyasi bir cinayet olduğu yorumu geldi.

Saddam Hüseyin’in infazından sonra, Iraklı Rizkar Muhammed Emin gibi bazı hukukçular, idamın Irak yasalarına göre yasal olmadığını iddia ederken, bir çok hukukçu da, davanın, adil şartlarda geçmediğini savundu.

Birinci Dünya Savaşı senelerında, bize karşı başlayan Arap isyanının hazırlayıcısı, Mekke Emiri Şerif Hüseyin’in oğlu olan, 19211933 senelerinde krallık olan Irak’ın tahtında bulunan, İsviçre’de basit bir apandisit problemi yüzünden yattığı ameliyat masasında ölen, Kral Birinci Faysal, 1939’da kendi kullandığı otomobiliyle bir duvara çarparak can veren, Kral Birinci Faysal’ın oğlu Kral Gazi, 1958’in 14 Temmuz’unda, Bağdat’ta yaşanan askeri darbe esnasında kurşunlanan ve darbeci subaylar tarafından, doktorların müdahele etmesine izin verilmemesi neticesinde ölen, Kral İkinci Faysal, yine bir suikastla yaşamını kaybettirülen, Irak’ta krallığa son veren 1958 darbesinin görünürdeki önderi, General Abdülkerim Kassım, onun sonrasında iktidarı ele geçiren ve 15 Nisan1966’da, şüpheli bir helikopter kazasında ölen General Abdüsselam Arif, 1968’deki Baas darbesinin sonrasında, 30 Temmuz’a kadar iktidarda kalan, fakat 1979’da sağlık nedenleri yüzünden görevinden istifa eden ve 1982’de, Saddam Hüseyin’in tabancasından çıkan kurşunla yaşamını kaybettiğü söylenen Ahmed Hasan El-Bekri, ve son olarak da, 30 Aralık 2006’da idam edilen, devrik önder Saddam Hüseyin gibi, Bağdat’ta, 1921’den şimdiye kadarki 73 senelik zamanda işbaşına gelen, Iraklı önderlerin hiçbirinin, doğal nedenlerden ölmeyerek, makamlarını darbeyle, suikastle ya da kuşkulu kazalarla bırakmış olmaları da Irak Yönetimleriyle alakalı dikkat çeken bir konudur.

30 Ocak2005: Iraklılar, yeni 275 sandalyeli meclisin kullanıcılarını seçti. Şiiler oyların yüzde 48’ini, Kürtler yüzde 26’sını aldı.

29 Mart 2005: Yeni ulusal meclis toplandı.

6 Nisan 2005: Celal Talabani devlet başkanlığına, Şii Adil Abdülmehdi ile Sünni Gazi El Yaver yardımcılıklarına getirildi.

7 Nisan 2005: Şii kökenli İbrahim Caferi başbakanlığa getirildi.

28 Nisan 2005: Yeni Irak hükümeti meclisden güvenoyu aldı.

28 Ağustos 2005: Uzun müzakereler ve itirazların sonrasında yeni anayasa taslağı hazırlandı.

15 Ekim 2005: Yeni anayasa taslağı referanduma sunuldu.

Saddam Hüseyin’in idamından sonra yayına giren mektubunda;

Geçmişte hepinizin bildiği gibi cihat ve mücadele için savaş meydanındaydım.

Yüce Allah, yine devrimden önceki aynı şeylerle aynı biçimde ve aynı ruh haliyle yüz yüze gelmemi istedi fakat bu kez daha büyük ve zorlu bir sorun vardı.

Hey Allahım! Bizim ve büyük Irak halkının yüz yüze olduğu bu zor durum her birimizin niyetlerimize göre yargılanacağı yeni bir derstir ve Allah’ın ve halkın huzurunda bugün ve şu andaki durumumuz zafer dolu bir tarihe dönüştükten sonra bizi haklı çıkaracaktır.

Bu, her şeyden mühimsi, tarihin gelecek aşamalarındaki başarıların üzerine yükseleceği temeldir.
Bu durumda, ama yalnızca bu durumda, gerçek olan dürüst ve sadık insanlardır. Bunun karşısında ise sahte olanlar yer alır.

Önemsiz bireyler, yabancılar tarafından onlara verilen iktidarı kendi halklarına zulmetmek için kullanırsa, bu bireyler değersiz ve alçaktır. Bu ülkede yaşadıklarımız yalnızca olumlu yanıtlar üretmelidir.

Bu büyük millete, ülkemizin halkına ve insanlığa: Çoğunuz bu mektubun yazarını sadık, dürüst, insanlara iyi davranan, bilge, mantıklı kararlar alan, adil, kararlı ve devletin ve halkın zenginliğini dikkatli kullanan birisi olarak bilirdiniz… Ve kalbinin ayrım yapmaksızın herkesi kucaklayacak kadar büyük olduğunu.

Onun kalbi yoksullar için yanıyor; onların durumunu düzeltene ve gereksinimlerini karşılayana kadar ona rahat yok.

Onun kalbi bütün halkını ve ulusunu kapsıyor ve halkının içerisinde, çabası, verimliliği ya da yurtseverliği gibi unsular dışında, ayrımcılık yapmaksızın dürüst ve sadık olmaya gayret ediyor.

Bugün sizin adınıza, gözleriniz için, ulusumuzun gözleri için, adaletin gözleri için ve bayrağı nerede dalgalanırsa dalgalansın doğruyu savunan insanlar için konuşuyorum.

Kardeşinizi ve önderinizi iyi tanırdınız, o asla baskıya boyun eğmedi. Onu sevenlerinin isteklerine uygun olarak bayrağa ve kılıcına sadık kaldı. İşte siz kardeşinizin, oğlunuzun ya da önderinizin böyle olmasını istediniz… Ve (gelecekte) size öncülük edecek olanlar da hep bu özelliklere sahip olmalı. Burada ruhumu bir kurban olarak Allah’a sunuyorum. Eğer isterse ruhumu şehitlerle birlikte cennete gönderecek ya da belki bunu erteleyecek… Bundan dolayı sabırlı olalım ve adaletsiz uluslara karşı ona güvenelim.

Devrimden önce ve sonra bizim ve Irak halkının yüz yüze kaldığı onca zorluğa ve fırtınaya rağmen, Yüce Allah asla Saddam Hüseyin’in ölmesini istememişti.

Ama bu sefer ölmemi istiyorsa, Saddam’ın canını zaten O yaratmıştır. Allah canımı yaratmış ve şuana dek hep korumuştur.

Bundan dolayı, Saddam Hüseyin’den daha genç olan ve bundan öncekilerde ayrılarak bu yolu aşmış olan ruhlar gibi, şehitlik mertebesiyle bu sadık ruhu şereflendirecektir. Allah şehit olmama izin verirse, ona şükran eder ve daima minnetimizi sunarız.

Ülkenizin düşmanları, işgalciler ve Farslar, onlarla sizin köleleştirilmeniz içerisinde halkın birliğinin sağlam bir duvar gibi durduğunu gördüler.

Aranıza eski ve yeni nifak tohumları serptiler. Irak vatandaşlığına sahip yabancılar, kalbi boş olan ya da kalbine İran’da nefret doldurulmuş olanlarda, bu girişim sonuç verdi. Ama asil halkımızı bölebileceklerini, kararlılığınızı zayıflatabileceklerini ve ulusumuzun evlatlarının kalbine, onları Allah’ın bayrağı altında, halkımızın ve ulusumuzun büyük bayrağı altında, tek bir yönde birleştirecek gerçek düşmanları yerine birbirlerine karşı nefretle doldurabileceklerini düşünürken yanıldılar.

Unutmayın ki Allah sizin bir sevgi, merhamet ve kardeşçe bir arada yaşama emsali yaptı.
Nefret etmeyin diyorum çünkü nefret insanın adil olması için yer bırakmaz, sizi körleştirir, bütün düşünce kapılarını kapatır, insanın dengeli düşünmesini ve doğru seçimi yapmasını önüne geçer…

Bize saldıran diğer ülkelerin halklarından da nefret etmeyin, karar verenlerle halklar içindeki ayrımı bilin…

Tövbe eden kim olursa olsun – Irak’ta ya da başka bir ülkede – onu bağışlayın…

Saldırganlar içerisinde işgalcilere karşı mücadelenizi destekleyen insanlar olduğunu bilin. Bunlardan bazıları, Saddam Hüseyin gibi tutukluların yasal savunmasını yapmak üzere gönüllü oluyor…

Bu insanlardan bazıları benimle vedalaşırken gözyaşlarını tutamadı…
Sevgili sadık halkım, size veda ediyorum ama kendisine sığınana yardım eden ve hiçbir sadık, dürüst kulunu yalnız bırakmayacak olan merhametli Allah’ın yanına gidiyorum. Allah büyüktür… Allah büyüktür… Yaşasın ulusumuz… Yaşasın mücadeleci yüce halkımız…
Yaşasın Irak, yaşasın Irak… Yaşasın Filistin… Yaşasın cihat ve mücahitler.”

Saddam Hüseyin
Irak Devlet Başkanı ve Irak Mücahit Silahlı Kuvvetleri Başkomutanı

Burada Saddam Hüseyin küçük bir not düşmüş: “Bu mektubu yazdım çünkü avukatlarım bana – işgalciler tarafından kurulan ve adlandırılan – sözde mahkemenin sözde savunmasına son bir söz hakkı tanıdığını dile getirdi.

Ne var ki bu mahkeme ve mahkemenin yargıcı bize tek kelime konuşma şansı vermedi, hiçbir açıklama yapmadan hükmünü verdi ve hiçbir ispat sunmadan – işgalciler tarafından kabul ettirilen – cezayı açıkladı.

Halkın bunu bilmesini istedim.

yazılıydı.
Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script