Vincent Van Gogh Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Vincent Van Gogh kimdir?, Vincent Van Gogh kaç yaşında?, Vincent Van Gogh evi nerede?, Vincent Van Gogh nerelidir? Vincent Van Gogh ev adresi?, Vincent Van Gogh kaç yaşında?, Vincent Van Gogh nerede oturuyor?, Vincent Van Gogh nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Vincent Van Gogh hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 30.Mart.185329.Temmuz.1890 senesinde doğan Vincent Van Gogh şu an için 37 yaşında ve Koç burcundandır. Vincent Van Gogh doğum yeri ise Groot-Zundert, HollandaAuvers, Fransa olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise Ressam olarak devam ettirmektedir.

Vincent Van Gogh Kimdir? – Vincent Van Gogh Evi Nerede? – Vincent Van Gogh Nerede Oturuyor?

Vincent Van Gogh Kimdir?, evi nerede?

Sanatıyla hayatı birbirinden ayırt edilemeyecek kadar içiçe olan, çağının sanat anlayışını altüst ederek modern resmin gerçek anlamda kurulmasına öncülük eden büyük ressam.

Vincent Willem Van Gogh, 30 Mart1853‘de Hollanda‘da, Brenda’nın güneyindeki Groot-Zundert köyünde dünyaya geldi. Babası yoksul bir köy papazı, annesi Cornelia ise bir çiftçi kızıydı. Ailenin Vincent’ten başka Elizabeth, Anna ve Wil adında 3 kız ve Cor ve Theo adında 2 erkek çocuğu daha vardı.

Vincent’in çocukluğu on iki yaşına kadar köyünde, yalnızlık içinde tabiatla başbaşa geçti. 16 yaşında, önce La Hayde sonra Brüksel, üç yıl sonra da Paris‘te Goupil Galerilerinin satış memuru olarak çalıştı.

Kardeşi Theo ile de bu senelerda mektuplaşmaya başladı. 1873 senesinde aynı galerinin Londra şubesine geçti fakat buradan da kısa bir sürede ayrılıp Paris‘e taşındı. Burada da galeri yöneticileri ile yaşadığı anlaşmazlıklar sonucu kovularak tekrar 1876’da İngiltere‘ye döndü. Burada düşük bir ücretle Ramsgate’te özel bir okulda öğretmenlik yaptı. Noel‘de ailesinin yanına döndüğünde babası gibi rahip olma tutkusuna kapıldı ve 1877’de Amsterdam Üniverstesi‘nin dinadamı yetiştirme seminerine giriş sınavına girdi ama kazanamadı ve baba evine geri döndü.

Ardından 1878’de Belçika‘da Borinage madenlerinin olduğu köyde gönüllü papaz oldu. Buradaki hayatı, sefalet ve yoksulluk içinde geçmesine rağmen belkide en mutlu zamanlarıydı. Kendisini madencilerin yoksul hayatlarına adamıştı. Köylüler de ona ”Çağdaş bir İsa” gözüyle bakıyorlardı. Resim yapma tutkusu da, kaderinin dönüm noktası olan bu yerde başladı. Kardeşi Theo’dan kağıt ve kalem istedi ve madencilerin eskizlerini yapmaya başladı.

Resim eğitimi almak isteyen Vincent, buradan ayrıldıktan sonra Brüksel‘de ressam Ridden van Rappard‘la dostluk kurdu ve ondan anatomi ve perspektif dersleri aldı. Fakat bir süre sonra hastalanıp Etten‘e ailesinin yanına geri döndü. Dinadamlığını bırakıp ressamlığı seçmesi, babasıyla arasının açılmasına yol açtı. Bunun yanında dul kuzeni Kee’ye aşık olan Vincent, ona evlenme teklif etti fakat geri çevirildi. Van Gogh, 1883 Eylül’üne kadar La Hayde’de kaldı ve ilk yağlı boya fotoğraflarını burada yaptı.

Babası 1886 Ocak ayında ölünce Anvers‘e giderek Anvers Akademisi‘nde çalışmaya başladı. İki ay sonra da Paris‘e kardeşi Theo’nun yanına gitti. Her çeşit ihtiyacını ve resim malzemelerinin parasını Theo karşılıyordu. Kardeşinin yardımıyla Paris‘te, Pissarro, Edgar Degas, Henri de Toulouse-Lautrec ve Paul Gauguin gibi ünlü ressamlarla tanışmaya başladı. Batının sanat merkezindeydi ve bunu sonuna kadar değerlendirmeye çalışıyordu ama diğer ressamlar gibi bu çevrede yetişmemişti, acı yaşantılardan, beceriksiz bireylerin içerisinden kopup gelmişti. Kurallara itaat etmeyi değil, hayatta kalma savaşının en vahşicesini öğrenmişti. Bütün bunlar, kendisinden önceki çağlarda sağlam sanılan gelenekleri bir çırpıda yıkmasına, kuzeyin donuk, sisli ikliminde uyuklar görünen sanatının renkten alevler saçarak bir yanardağ gibi kaynamaya başlamasına yol açacaktı. İçindeki duyguların işlenmemiş saf halde ortaya çıkışları, insanları tedirgin ediyor ve ondan uzaklaşmalarına neden oluyordu. İnsanlarla olan ilişkisinde hep hayal kırıklığına uğrayan Van Gogh, içindeki coşkun insan sevgisini ve merhametini sözcüklerle değil boyalarla anlatmak zorundaydı.

Paris‘te canlı renkleri, sinirli ve kıvrak çizgileriyle, iki yüzü aşkın tablo yaptı.

“aycicekleri” adlı tablosu

20 Şubat1888‘de Güney Fransa‘nın Arles kasabasında sarı bir binaya yerleşti ve en ünlü fotoğraflarını burada yaptı (”Kıyıda Kayıklar”, ”Ayçiçekleri”, ”Geceleyin Kahve Manzarası”…).


1888 Ekim’inde dostu Paul Gauguin de, daveti üzerine Van Gogh’un yanına geldi. Van Gogh, Paul Gauguin‘e büyük hayranlık duyuyordu ama başka bir insanla bu kadar iç içe yaşamaya alışık değildi ve üstelik kendini iyice içkiye vermişti. Paul Gauguin de Van Gogh’un tutkulu kişiliğinden rahatsız olmaya başlamıştı. Van Gogh, resim yaparken, boyayı paletin üzerine değil doğrudan tüpten tuval üstüne sıkıyor ve parmaklarıyla eziyordu. Bazen de boyayı yiyor ya da yemeğinin içine sıkıyordu.

Bir gece elindeki ustura ile Paul Gauguin‘i ölümle tehdit etti ve atölyesine gidip kendi kulağını kesti. Bir rivayete göre kestiği kulağını genelevde çalışan bir kadına armağan etti. Bu olay üzerine kardeşi Theo, onu iki haftalığına Arles Hastanesi’ne yatırdı. 1890 başında evine dönerek kendi kesik kulaklı portresini yaptıysa da, kısa süre sonra yine hayaller görmeye başladı ve aynı hastaneye kaldırıldı. İki ay sonra da kendi isteği ile Saint Remy Akıl Hastanesine yattı.

Bu dönemi sanatı için bi hayli verimli oldu.

27 Temmuz1890‘da tarlalarda resim yaparken bir akşam üzeri tabancasıyla kendini karnından vurdu. Theo hemen Auvers’e geldi fakat Van Gogh, tedavi edilmek istemedi ve 2 gün sonra kardeşinin kulağına ”sefalet asla bitmeyecek” diyerek son sözünü fısıldadıktan sonra 29 Temmuz1890 tarihinde yaşamını kaybetti.

37 yaşında ölen Van Gogh’un sanatı, çağdaş resim anlayışının yaratılmasında başlıca rölü oynamış, böylece kendisinden önceki çağların sağlam sanılan, doğa resminde, yansıtılmasına sıkı sıkıya bağlı resim geleneklerine de en etkili darbeyi indirmiştir.

Van Gogh’un iç dünyasını anladığımız Theo’ya yazdığı mektuplarından birindeki şu sözleri, sanat anlayışını açık seçik ortaya koymaktadır: ”Ben, gözlerimin önünde olanı olduğu gibi vermekten fazla, boyayı kendime göre bir amaçla, anlatmak istediğimi daha bir kuvvetle dile getirmek için kullanıyorum.”

Dr. Gachet’nin Portesi adlı tablosu

Van Gogh yaşamının son on senesinde 900 suluboya ve yağlıboya resim ile 1100 karakalem resim yapmıştır. Empresyonizmin öncülerinden sayılan ressamın bazı eserleri günümüzde dünyanın en tanınmış ve fiyatı yüksek eserleri arasına girmiştir. Bunun bunun yanında ölmeden 2 ay kadar önce bitirdiğı Dr. Gachet’nin Portesi adlı eseri 1990 senesinde 82,54 milyon $, Sakalsız otoportresi 1998 senesinde 71,5 milyon $, İrisler adlı tablosu 1987 senesinde 53,9 milyon $ bedelle satılmıştır.

“oto-portre” adlı tablosu (1887)

Van Gogh, resim kariyeri boyunca maddi sıkıntı çekmiş. Kardeşi Theo’dan aldığı maddi destek aracılığıyla ayakta durabilmiştir. İki kardeşin arkadaşlığı, 1872’den beri birbirlerine yazdıkları mektuplarla belgelenmiştir. Van Gogh’un, Theo’ya yazdığı mektup sayısı 600’den fazla iken; Theo’nun, Van Gogh’a yazdığı yalnızca 40 mektup bulunabilmiştir.

“Kırmızı Üzüm Bağları” adlı tablosu (1888)

Yaşadığı süre içersinde yalnızca Kasım 1888’de yaptığı The Red Vineyards (Kırmızı Üzüm Bağları) adlı tabloyu satabilmiştir. The Red Vineyards adlı tablo ilk kez 1890 senesinde Brüksel’de gerçekleştirilen Les XX sergisinde sergilenmiştir. Less XX Brüksel’li avukat, yayıncı ve girişimci Octave Maus tarafından 1883 senesinde oluşturulan yirmi Belçikalı ressam, tasarımcı ve heykeltıraştan oluşan bir gruptu. Her yıl davet ettikleri yirmi ülkeler arası sanatçı ile sergi düzenlemekteydiler. Van Gogh’un The Red Vineyard adlı tablosu da 1890 senesinde gerçekleştirilen bu sergide yine Less XX üyesi olan Belçikalı empresyonist ressam ve sanat kolleksiyoncusu Anna Boch tarafından 400 Frank’a (bu günün parasıyla ortalama 1,000-1.050 $) satın alınmıştır. Resmi satın alan Anna Boch, yine bir empresyonist ressam ve Van Gogh’un yakın arkadaşı Eugène Boch’ un kız kardeşidir. Van Gogh, Eugène Boch’un da 1888 senesinde bir portresini (Le Peintre aux Étoiles) yapmıştır.

The Red Vineyards daha sonra ünlü Rus koleksiyoncu Sergei Shchukin tarafından satın alınmış, fakat Shchukin’in koleksiyonunun diğer parçaları ile birlikte Bolşevikler tarafından kamulaştırılarak Moskova Güzel Sanatlar Puşkin Müzesi’ne verilmiştir.
Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script