Yahya Kemal Beyatlı Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Yahya Kemal Beyatlı kimdir?, Yahya Kemal Beyatlı kaç yaşında?, Yahya Kemal Beyatlı evi nerede?, Yahya Kemal Beyatlı nerelidir? Yahya Kemal Beyatlı ev adresi?, Yahya Kemal Beyatlı kaç yaşında?, Yahya Kemal Beyatlı nerede oturuyor?, Yahya Kemal Beyatlı nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Yahya Kemal Beyatlı hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 02.Aralık.188401.Kasım.1958 senesinde doğan Yahya Kemal Beyatlı şu an için 74 yaşında ve Yay burcundandır. Yahya Kemal Beyatlı doğum yeri ise Üsküp, Makedonyaİstanbul olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise ŞairYazarDiplomatSiyasetçi olarak devam ettirmektedir.

Yahya Kemal Beyatlı Kimdir? – Yahya Kemal Beyatlı Evi Nerede? – Yahya Kemal Beyatlı Nerede Oturuyor?

Yahya Kemal Beyatlı Kimdir?, evi nerede?

Türk şair, yazar, bürokrat, siyaset adamı. Modernleşen Osmanlı toplumunun ve demokratik rejimle evrimleşen yeni Türkiye‘nin, kültür, düşünce ve edebiyat hayatına, geleneksel kalıplarda; fakat bambaşka bir soluk getirmiş; uyguladığı farklı stil şiir yazımında, sözcükleri bir cambaz ustalığında kullanmıştır. Milli Edebiyat anlayışına destek vermek için, illa ki dilin arılaştırılması gereğini kabul etmemiş; “Servet-i Fünun” edebi akımının etkisinde yazmaya başladığı, sonrasında ise kendine özgü üslubunu bulduğu, musiki tadındaki şiirleriyle, edebiyatın müzik notalarıyla hayat bulabileceğini göstermiştir. Milli Mücadele ve sonrasında form kazanan yeni cumhuriyet devletinde, siyasi bir kişiliğe de bürünerek, milletvekilliği ve bürokratlık yapmıştır.

Asıl adı “Ahmed Agah” olan Yahya Kemal Beyatlı, 2 Aralık1884 tarihinde, günümüzde Makedonya sınırları içinde bulunan eski Osmanlı illerinden, Üsküp‘te, Rakofça Çiftliği’nde dünyaya geldi. Babası, dönemin Üsküp Belediye Başkanı, eski icra memuru Nişli Naci Bey, annesi Nakiye Hanım ise, Lefkoşalı şair Galib’in yeğenidir. Küçük yaşlardan beri sanata ilgi duyan Beyatlı, sonraları kaleme alacağı şiirlerde çocukluk senelerından, yaşadıkları bölgenin üzerinde bıraktığı etkilerden hissedilir biçimde bahsedecekti. 1889‘da, beş yaşındayken ilk öğrenimi için bir mahalle okulu olan Yeni Mektep’e, sonrasında da özel bir okul olan Mekteb-i Edep’e gönderildi. 1892 senesinde ise, lise öğrenimi için Üsküp İdadisi’ne (lise) giderken, İshak Bey Camisinin medresesine devam ederek Arapça ve Farsça öğrendi.

Lise senelerında şiir yazmaya başlayan Beyatlı, bu dillerin ve Tevfik Fikret önderliğindeki Servet-i Fünun akımını ortaya çıkaran diğer şairlerin de etkisi altında kalarak, aruz vezniyle dörtlükler kaleme almaya başladı. Sanata ilk adım attığı senelerda, dönemin genç şairlerini ve üsluplarını derinden etkileyen Tevfik Fikret, Beyatlı’nın da yazım zevkinde ve dili kullanış şeklinde idolü halini aldı. Beyatlı, 1897 senesinde ailesiyle birlikte Selanik‘e yerleşti. Annesinin vereme yakalanarak vefat etmesi üzerine, ikinci defa evlenen babasına tepki göstererek Üsküp’e geri dönen genç şair, burada fazla kalamayarak, tekrar Selanik’e gitti. Burada geçirdiği zaman diliminde yazdığı şiirlerde “Esrar” lakabını kullandı. Ancak devamlı olarak İstanbul‘un edebi ve düşünsel hayatına girebilmeyi hayal ediyordu. Dolayısıyla, 1902 senesinde, lise eğitim hayatına devam etmek maksadıyla İstanbul’a taşındı ve Vefa Lisesi‘ne kayıt edildi. Servet-i Fünuncu İrtika ve Malumat adlı dergilerde, “Agah Kemal” mahlasıyla şiirler yazmaya başladı.

İdari ve sosyal karmaşanın içinde, ülkeyle alakalı pekçok gerçeğe yakında zamandan tanıklık etme fırsatını yakalayan Beyatlı, monarşi karşıtı görüşleri savunmaya başladı. İmparatorluğun kurtuluşunu demokratik rejimlerde gören diğer muhalif dostlarıyla birlikte, Abdülhamit II‘e yönelik eleştirel söylemlerde bulundu. Dönemin gözde siyasi, düşünsel ve edebi topluluğu olan Jön Türkler‘e özenen genç şair, sarayın baskısından kurtulmak ve özellikle Fransa‘da konuşlanan bu cephenin içinde yer alabilmek için Paris‘e kaçtı. İlk iş olarak, Meaux Koleji’nde Fransızca eğitim hayatına başladı. Bir yıl süren bu eğitimin sonrasında 1904‘te , yüksek öğrenimini yapmak için, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdi. Üniversite senelerında, özellikle ünlü tarihçilerden Albert Sorrel‘in derslerinden bi hayli etkilendi ve kendine özgü, zengin bir tarihsel bakış açısı yakaladı. Türklüğün özdeğerleri, kimlik arayışı, Türk şiir ve sanatının tarihi gibi konularda derinlemesine incelemeler yaparak ve bunlar hakkında düşünerek, dinamik bir sanat anlayışı geliştirdi. Fransa‘da kaldığı zaman zarfında, Jean Moreas, Charles Baudelaire, Paul Verlaine gibi ünlü Fransız şairlerin eserlerini inceleyerek, şiirde şekil ve ölçü çeşitliliğinin en güzel emsallariyle karşı karşıya geldiğını düşündü. Fransız edebiyatından ve bilhassa şairlerinden büyük ilham alan Beyatlı, bir çok edebi kimlikle bir araya gelme fırsatı buldu. Gidiş amacı siyasi olmasına rağmen, siyasetten ziyade sanatsal faaliyetlere yöneldi. Yine de Ahmet Rıza, Sami Paşazade Sezai, Abdülhak Şinasi Hisar, Abdullah Cevdet, Şefik Hüsnü ve Prens Sabahattin gibi dönemin ünlü simalarıyla bir araya geldi.

Şiirlerini, şekilsel bütünlük ve sembolizm öğeleriyle zenginleştirmek suretiyle, divan şiiri geleneğinin kalıplaşmış ağır kaidelerinden sıyrıldı. Böylelikle Servet-i Fünuncularla da yollarını ayıran Beyatlı, Batı, ve özellikle Fransız tarzı şiir unsurlarını, Türk şiir anlayışına adapte etmeye çalıştı. Osmanlı geleneğinde şekillenmiş aruz kalıplarını, neoklasik stilde yeniden forma soktu ve Arapça, Farsça sözcüklerden vazgeçmese de, musiki bir havası olan, akıcı eserler ortaya koydu. İmparatorluğun yüzsenelera hükmetmiş kültüründen taviz vermeksizin, köklerine bağlı, gözü Batı’da; klasik, fakat klişe olmayan şiirler kaleme aldı.

1912 senesinde, İstanbul‘a geri dönen Beyatlı, eğitim camiasında hizmet vermeye başladı. 1913‘te Darüşşafaka‘da edebiyat ve tarih derslerine girdi. Ertesi yıl, Medresetü’l-Vaizin‘de uygarlık tarihi eğitimi verdi. 1915‘e gelindiğinde, İstanbul Darülfünun‘a (İstanbul Üniversitesi) Uygarlık Tarihi, Batı Edebiyatı, Türk Edebiyatı dersleri için öğretim görevlisi olarak atandı ve bu görevini 1923‘e kadar sürdürdü. Aynı zamanda yazın faaliyetlerine devam ederek, Türk dili, gelişimi ve Türk tarihi gibi konularda çeşitli dergilerde makaleler yayımladı. Peyam gazetesinde, “Süleyman Nadi” mahlasıyla, “Çamlar Altında Muhasebe” başlığı altında yazılar kaleme aldı.

Zikrettiği fikirlerle, ulusal dilin ve tarihin kökenleri düzleminde, Ziya Gökalp ile anlaşmazlığa düştü. Yahya Kemal, Servet-i Fünuncuların şiir anlayışının, Türkçenin altyapısını, Arapça ve Farsça düzleminde işlediğini, dile kendine özgü detaylarını kaybettirdiğini, sözcüklerin yapısının ve dizilişinin deforme edildiğini savundu. Buna karşılık, konuşma dilinde yazılan, biçimden gittikçe uzaklaşan ve şiiri basitleştiren hece ölçüsü yazarlarını da eleştirdi. Beyatlı’nın eserlerinde ortaya koymaya çalıştığı form, benzerliklerin yinelenmesine son verecek, Batı modernitesiyle uyum gösterecek, Türkçenin, halkın konuşma tarzından çok, elit konuşma tarzını mısralarda işleyecek yeni bir şiir anlayışını kapsıyordu.

1918 senesindeki Mondros Mütarekesi‘nin sonrasında, Ati, Tevhid-i Efkar gibi dergiler için yazılar kaleme alan Beyatlı, aynı görüşleri paylaştığı şair ve yazar dostlarıyla birlikte, “Dergah” adlı bir dergi kurdu. Milli Mücadele dönemine giren sosyal gelişmeleri yakında zamandan takip etti ve ulusun bağımsızlığından yana bir çizgide ilerledi. O zamana kadar hep perde arkasında kalan, şiirlerini herhangi bir mecrada yayımlamayan ve bundan dolayı yerel edebiyat çevrelerinde adı çok da söyleyememesi edilmeyen Yahya Kemal, şiirlerini ilk defa, yine 1918 senesinde, “Yeni Mecmua” adlı dergide, “Bulunmuş Sayfalar” başlığı altında yayımlamaya başladı. Genelde gazel ve musiki türünü andıran bu şiirler, edebi çevrelerde geniş yankı buldu. Aslını söylemek gerekirse bunlar, şairin yeni meydana getirdiği ürünler değildi. Şiire 1910, hatta daha da önceki senelerda başladıysa da, ilk defa Yeni Mecmua’da geniş kitlelere açıldı. Daha sonra, Edebi Mecmua, Şair, İnci, Dergah, Şair Nedim, Büyük Mecmua, Yarın adlı dergilerde de eserleriyle bulunan Beyatlı, kuvvetli üslubu ve usta söz sanatçılığı ile, o dönem Türk edebiyatının baş aktörleri içerisinde yer aldı.

Söz söyleme sanatındaki ustalığı ve ince üslubuyla, siyasi çevrelerin de dikkatini çeken ünlü şair, 1922 senesinde başlayan Lozan Antlaşması görüşmelerine gönderilen kurulda danışman olarak yer aldı. Bundan sonra, siyasi gelişmelerle daha da yakında zamandan ilgilenebilmek için, 1923 senesinde Ankara‘ya taşındı. Burada “Hakimiyet-i Milliye” gazetesinde başyazarlık yapmaya başladı. Aynı yıl, Cumhuriyet rejiminin ve yeni Türkiye devletinin kurulmasının sonrasında oluşturulan mecliste, 1926 yılına kadar Urfa milletvekili olarak hizmet verdi. Milletvekilliğinin sona ermesiyle birlikte, Varşova‘ya, Orta Elçi statüsünde tayin edildi. 1929‘da ise, yine aynı statüyle Madrid‘e gönderildi.

Bürokratik görevlerinin sonrasında, tekrar siyaset sahnesine dönen usta şair, Yozgat (1934), Tekirdağ (1935) ve son olarak 19431946 senelerı içerisinde İstanbul milletvekili olarak mecliste bulundu. Bu zamanda uzun bir süre Halkevleri Sanat Danışmanlığı görevini de yürüttükten sonra, Pakistan büyükelçiliği yaptı. 1949 senesinde, yaş haddinden dolayı emekliye ayrıldı. O zamana kadar hiç evlenmemiş olan Yahya Kemal Beyatlı, İstanbul‘a geri döndükten sonra, Park Otel’de ikamet etmeye ve Milli Reasürans Şirketi’nde yönetim kurulu kullanıcı hesabı yapmaya başladı. Bir çeşit bağırsak hastalığına yakalanan şair, 1957 senesinde tedavi için Paris‘e gitti. Ancak ertesi yıl hastalığı bi hayli ilerledi ve 1 Kasım1958 tarihinde, kaldırıldığı İstanbul Cerrahpaşa Hastanesi‘nde yaşamını kaybetti.

Türk edebiyat tarihinin en büyük isimlerinden olan Yahya Kemal Beyatlı, divan edebiyatı ve Osmanlı şiir kalıbı olan aruz veznini hiçbir zaman terk etmemiştir. Türkçeyi mısralarına birer musiki notası gibi işlemiş; milli edebiyatın “kelime sihirbazı” olarak kabul edilmiştir. Hayatı boyunca hiç evlenmeyen Beyatlı, hiçbir zaman kitap yayımlamamıştır. En çok eleştiriyi bu hususta almıştır ve görüşlerine muhalif olan kesim tarafından “esersiz şair” olarak nitelendirilmiştir. 1949 senesinde, “Hayal Şiir” adlı manzumesiyle İnönü Şiir Ödülü‘nü almaya layık görülen Beyatlı’nın, İstanbul Spor ve Sergi Sarayı civarındaki bir parka heykeli dikilmiştir. Ölümünün sonrasında, “Yahya Kemal’i Sevenler Derneği” ile “Yahya Kemal Beyatlı Enstitüsü ve Müzesi” (1961) kurulmuştur. Şairin bir çok ünlü eseri, bu enstitü tarafından kitap haline getirilmiştir. Özellikle, “Kendi Gök Kubbemiz” ve “Eski Şiirin Rüzgarıyla“, şairin en başarılı manzumelerinin bulunduğu kitaplardır. Ayrıca, 1976 senesinde, Beyatlı’nın tamamlayamadığı şiirleri, “Bitmemiş Şiirler” adlı bir kitap altında toplanmıştır.

Beşiktaş’ta Barboros Serencebey Parkında heykeli bulunmaktadır.

ESERLERİ:
ŞİİR:
Kendi Gök Kubbemiz (1961)
Eski Şiirin Rüzgârıyla (1962)
Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş (1963)
Bitmemiş Şiirler (1976)

DÜZYAZI:
Aziz İstanbul (1964)
Eğil Dağlar (1966)
Siyasi Hikayeler (1968)
Siyasi ve Edebi Portreler (1968)
Edebiyata Dair (1971)
Çocukluğum Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralarım (1973)
Tarih Musahabeleri (1975)
Mektuplar-Makaleler (1977)

Sessiz Gemi :
Artık demir almak günü gelmişse zamandan
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi usulca alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli,

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri tatmin ki yerinden,
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden.
Yahya Kemal Beyatlı

Kaynak:Bilgisayfam.net

porno izle cm to inches
bestnich altyazılı porno porno nulled script