Mete Akyol Kimdir? Evi nerede? Nerede oturuyor?

Mete Akyol kimdir?, Mete Akyol kaç yaşında?, Mete Akyol evi nerede?, Mete Akyol nerelidir? Mete Akyol ev adresi?, Mete Akyol kaç yaşında?, Mete Akyol nerede oturuyor?, Mete Akyol nerede yaşıyor? gibi sorularınızı yanıtlamak için Mete Akyol hakkında ayrıntılı bir biyografi sayfasını siz değerli okurlarımız için bir araya getirdik. 11.Ağustos.193503.Kasım.2016 senesinde doğan Mete Akyol şu an için 81 yaşında ve Aslan burcundandır. Mete Akyol doğum yeri ise Orduİstanbul olarak bilinmektedir. Meslek yaşamını ise Gazeteci olarak devam ettirmektedir.

Mete Akyol Kimdir? – Mete Akyol Evi Nerede? – Mete Akyol Nerede Oturuyor?

Mete Akyol Kimdir?, evi nerede?

Mete Akyol, 11 Ağustos 1935 tarihinde Ordu’da ailesinin ikinci çocuğu olarak doğmuştur. Babası Ordu eşrafından Hüsnü Akyol, annesi Mebrure hanımdır. Bir ablası mevcuttur. Babası Hüsnü Akyol Ordu Milletvekili olarak da görev yaptı. Ordu Gazi İlkokulu’nu bitiren Mete Akyol, orta öğrenimini, Kayseri’de paralı, yatılı ve İngilizce dili ile ders veren Talas Amerikan Ortaokulu ve sonrasında 1953 senesinde Lise kısmını okuyacağı Tarsus’a gitti ve lise eğitimi Tarsus Amerikan Koleji’nde yaptı. Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin İngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümü’nden mezun oldu.

Öncelikle ilkokul 3.sınıfta bir arkadaşı ile beraber duvar gazetesi yapmaya başladı. 1951 senesinde Ulus gazetesinin çocuk sayfasında çeviriler yaptı. 1953 senesinde Hürriyet gazetesinin Tarsus muhabiri olarak vazifeye başladı.

Mete Akyol, 1953 senesinde Lise kısmını okuyacağı Tarsus’a gittiğinde okul gazetesi yoktur. Mete Akyol’un girişimi ile İngilizce ve Türkçe olarak hazırlanan ‘College Tarsus’ isimli gazete yayına başlar.

Bu senelerda, Babası Hüsnü Akyol Ordu Milletvekili olarak Ankara’da yaşamaktadır. Tatillerde başkente gelen Mete Akyol, haftalık Turkish American News adlı gazetede düzeltmen olarak çalışır. Mete Akyol’un Rüzgârlı Sokak ile tanışmasının öyküsü de şöyle:

“Gazete, CHP’nin kardeş yayını Son Havadis’in matbaasında basılırdı, matbaa yöneticisi de Baki Kurtuluş ağabeyimizdi. Bülent Ecevit de Ulus Gazetesi’nde Silviya ve Gökler Hâkimi Gordon isimli resimli romanı ve yabancı ajanslardan gelen fotoğraf altı yazılarını çevirirdi. Bize de resim sergilerini yazardı ve künyede adı da’ Art Editör’ olarak geçerdi. Ben düzeltmen olarak, yazısını almaya Ulus Gazetes’ine gide gele İlhami Soysal, Altan Öymen gibi meslek büyüklerimi de tanımaya başladım, Pazar Postası adında kültür yoğun bir gazete çıkartıyorlardı. Nurullah Ataç çok sık gelirdi gazeteye. Katılmak değil ama ‘söyleşilerine’ kulak verirdim. ‘Sohbet’ diyemem, ruhu gücenir, söyleşiyi de ilk ondan duydum. Böyle bir iklim içinde mesleksel yaşamım başladı.”

Tatil sonrası okula dönen Mete Akyol gazetecilikteki en büyük adımını atar. Öğrencileri taşıyan okul otobüsü kaza yapar ve otuz arkadaşı hastaneye kaldırılır. Mete Akyol ertesi gün bu olayı gazetelerde göremeyince kâğıda kaleme sarılır. Hürriyet Gazetesi’ne yazdığı mektupta, Tarsus’ta büyük bir trafik kazası meydana geldiğinı, bunu gazeteye iletecek muhabirleri olmadığını düşündüğünü ve bu vazifeye talip olduğunu yazar. Adres olarak da yine bir ‘Mete’lik yapar:

“ Okul adresimi yazsam, bu çocuk diyerek dikkate almaya bilirlerdi. Tarsus’ta Gülek Gazetesi ve Basımevi var, burayı adres göstermeyi düşündüm ve gittim, patrona çıktım. Sedat Simavi öleli birkaç ay olmuştu, ‘ Ben Simavi’nin akrabasıyım, aile mektuplarının okula gelmesini istemiyorum, sizin adresinizi versem olur mu?’ dedim. Patron bana sarıldı, baş sağlığı diledi, Sedat Simavi’nin ne kadar büyük bir insan olduğunu anlattı ve kabul etti.

Bir süre sonra Hürriyet antetli zarf geldi. Yurt Haberleri Müdürü Zeyyat Gören imzalı mektupta işe kabul edildiğim yazılıydı, fotoğraf ve kimlik bilgilerim isteniliyordu. Hemen hazırlayıp yolladım.

1953 senesinde üzerinde fotoğrafım olan ilk gazeteci kimliğime kavuştum.

1956 senesinde Tarsus Amerikan Kolejinden mezun olan Mete Akyol önce ‘oto stop’ yaparak Avrupa’yı dolaşır. Birleşmiş Milletler Yardım Fonu Unicef organizasyonu ile gençlik kamplarına katılır, savaş sonrasında geliştirilen Avrupa’da gönüllü işçi olarak çalışır. Dönüşünde Kodak marka bir fotoğraf makinesi bile mevcuttur.

1959 senesinde üniversite son sınıfta iken gazeteciliğe devam etti. 1959 senesinde Akşam Gazetesinde çalışmaya başladı, kısa bir süre sonra da Milliyet’e geçti. 1959’dan 1994’e kadar; Milliyet, Öncü, Hürriyet, Dünya, Günaydın ve Sabah gazetelerinde, muhabir röportaj yazarı, köşe yazarı ve genel yönetmen görevlerinde bulundu.

Uçak ile uçamama korkusunu 1983 senesinde Lufthansa’nın ‘Uçaktan Korkanlar Programına’ katılarak yendi.

TRT televizyonunun yayına başladığı 1968 senesinden beri, çeşitli zamanlarda TRT’de, kuruluş dönemlerinde de NTV ve TV8 televizyonlarında röportajlar yaptı, programlar hazırlayıp, sundu.

1987-1992 senelerında İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’nda ve 1992-2000 senelerında Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde verdiği gazetecilik hususundaki derslerini 2000’li senelerın başında Başkent Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde sürdürdü.

Sağlık Eğitim Vakfı’nda 1989 senesinden buyana Mütevelli Heyeti kullanıcı hesabı, Başkent Üniversitesi’nde ise, 2000 senesinden buyana Mütevelli Heyeti kullanıcı hesabı görevlerinde bulundu.

1998 senesinde İnkılap Kitabevi’yle ortaklaşa yayımlamaya başladığı ve 2000 senesinden sonra yayımını Başkent Üniversitesi Kültür Yayını kimliğiyle sürdürdüğü “Bütün Dünya” dergisinin, yayıma başladığı tarihten yaşamını kaybettiğü 2016 yılına kadar Yayın Genel Yönetmenliğini yaptı.

Mete Akyol, Başkent Üniversitesi’nin yine bir kültür hizmeti kuruluşu olan Kanal B Televizyonu’nda yayın denetimcisi görevi yaptı ve bu televizyonda her pazartesi “Bilmek Gerek” adlı bir şöyleşi programı hazırladı ve sundu.

24 Ocak 2015 tarihinde basında ilk imzalı ilk röportajının yayımlandığı 22 Ocak 1955 tarihinin 60. yıldönümünde, Gazeteciler Cemiyeti tarafından “Yaşam Boyu Gazetecilik Başarı Ödülü” verildi.

Mete Akyol’un yayımlanmış 5’i gazetecilik tecrübelerini aktardığı yedi kitabı mevcuttur.

Mete Akyol, 1964 senesinde Gülçin Akyol ile evlendi. Ufuk adında bir oğlu ve Barış ve Güneş adında iki torunu mevcuttur.

Mete Akyol, 3 Kasım 2016 tarihinde İstanbul’da 81 yaşında ölmüştür.

Kitapları :
2008 – Bir Başkadır Benim Mesleğim
1994 – Aynen Naklen
1994 – Gazetecinin Gözünden, Gazetecinin Yüreğinden
1991 – Yazamadıklarım
1979 – Düzenzedeler

Şimdi gelelim Mete Akyol’dan aktaracağımız bir gazetecilik öyküsüne :

1960 senesinin Mayıs ayı. Öykünün kahramanları dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve Hindistan‘ın o dönemki Başbakanı Nehru. Pandit Cevahirlal Nehru, Hindistan Ulusal Kongresi’nin mühim siyasi üyelerinden biri. Hindistan’ın bağımsızlık hareketi esnasında mühim bir figür ve Hindistan’ın ilk başbakanı.

Onun 21 Mayıs 1960 günü Ankara‘ya geleceğini öğrenir Mete Akyol. Ortam gergindir. Gençler yollarda yürümektedir. İktidara karşı direnmektedir. Hergün caddelerde “Hükümet istifa”, “Menderes istifa” sloganları atılmaktadır. Menderes ve Demokrat Parti de iktidarın 10’uncu senesinin kutlamalarına hazırlanmaktadır.

13 Mayıs’ta Nehru’nun geleceği belli olunca genç gazeteci Mete Akyol’un aklına bir gazetecilik kurnazlığı gelir. Emniyet üçüncü Şube Müdürü rahmetli Kenan Koç’a gider.

Bu bölümü Mete Akyol’dan dinleyelim:
“Kulüp 47’nin şef garsonu Hidayet’e bir telefon edebilirsen, çok makbule geçer Kenan abi, dedim. Kendisi ile işim var da.
Kenan Koç. Telefon numarasını çevirirken, Şef garson Hidayet’le ne işim olduğunu sordu.
‘Abi, sen zaten yarınki önlemlerle meşgulsün, bir de benim bu basit işimle yorma kafanı’ dedim. ‘Sen Hidayet’e benim kendisine gideceğimi ve işimi halletmesini söyle, yeter.’
Kenan Koç’un telefonundan yarım saat sonra Kulüp 47’ye gittim, şef garson Hidayet Beyi buldum.
‘Emniyet Müdürlüğü’nden geliyorum’ dedim, ‘Sayın Müdürüm Kenan Koç gönderdi beni’
‘Sayın müdür bey emretti, tabii bize de onun emrini yerine getirmek düşer’ dedi. ‘Buyurun nedir benimle olan işiniz?’
Ellerimi ovuşturarak ve sesimin tonunu alçaltarak yanıtladım sorusunu:
‘Haftaya yani ayın 21’inde, Hindistan Başbakanı Sayın Nehru geliyor, biliyorsunuz’ dedim. ‘Kendilerinin ikamet edecekleri Hariciye Köşkü’nde tüm ziyafetler, malumunuz, sizin restoran tarafından hazırlanacak, tüm hizmetler sizin tarafınızdan karşılanacak.’
Hidayet Bey yüzüme dikkatle bakıyor, sözü nereye getireceğimi düşünüyordu. Ben de devam ettim:
‘Nehru geldiğinde Hariciye Köşkü’nde görevlendireceğiniz garsonlarınızın içerisinde bende yer alacağım” dedim.
Hidayet Bey, hele o senelerda pek de genç olan yüzüme daha bir dikkatle baktı:
‘Bugüne kadar nerelerde çalıştınız yavrum?’ diye sordu.
O dakikaya kadar olduğu gibi o dakika da yalan söylemedim:
‘Ben garson değilim, efendim’ dedim, hafifçe gülerek.
Hidayet Bey eliyle sırtımı sıvazladı:
‘Afedersiniz, birden uyanamadım’ dedi. ‘Şimdi anladım. Kulüp 47, ben ve dostlarım emrinizdeyiz. Emniyetimize yardımcı olmak hepimizin milli görevidir. Hele böyle hassas günlerde. Biz ayın 20’sinde ekibimizi Köşk’e yerleştirmiş yer alacağız. Siz dilerseniz ertesi gün katılabilirsiniz bize.’
Hidayet Bey, smokinim olup olmadığını sordu.
Ezile büzüle ‘ne yazık ki’ diyebildiğimi görünce sırtımı bir kez daha sıvazladı:
‘Merak etmeyin. Ekibe katıldığınız gün ben sizin için bir smokin temin etmiş olurum’ dedi.”

Mete Akyol smokin içinde dört dörtlük bir garson olarak servise çıkmıştır. Anlatıyor:
“Dışişleri Köşkü’nde, Nehru’ya ‘hoş geldiniz’ dediğimde adamcağız beni özel hizmet için görevlendirilmiş bir garson sandı, doğal ve yasal olarak. O nedenle benden rahatlıkla portakal suyu istedi. Bir çırpıda alt kata indim ve şef Hidayet Beyi bulup, konuğumuzun portakal suyu emrettiğini dile getirdim.
‘Siz zahmet etmeyin, Mete Bey’ dedi şefimiz. ‘Bir arkadaşımız üst kata çıkarır, size getirir, sizde konuğunuza ikram edersiniz.’

Nehru’nun tüm özel hizmetlerini bu yöntemle yaptım. Oda hizmetlerini başarıyla yaptım ama deneyimsizliğim, bir gün sonraki resepsiyonda beni güç durumda bıraktı.’
Sekiz, on bardaktaki içecekleri taşımak her babayiğidin harcı değil. Mete Akyol iki bardağı devirdi. Şef Garson Hidayet onu kanepe servisi yapmakla görevlendirdi.
Akyol elinde tepsiyle gezerken gazetenin foto muhabiri Asaf Uçar da onu takip etti. Ne yapıp edip salona sızacak ve Mete Akyol’un iki kare fotoğrafını çekecekti.
Kalabalık içinde birbirlerini tanımadan Hindistan Başbakanı Nehru’ya yaklaştılar. Nehru, o sırada Dışişleri Bakanı Fatih Rüştü Zorlu‘nun eşi ile hararetli bir konu görüşüyordu. Asaf Uçar makinasını hazırladı, konuşlandı. Mete Akyol tepsiyi uzattı:
– “Size bu nefis şeylerden ikram edebilir miyim, ekselansları” dedi.
Nehru kırmadı beni. Kendisine sunar gibi yaptığım, aslında Asaf’a göstermeye çalıştığım tepsiden bir kanepe alırken… Bir flaş yandı ve söndü. Bugünkü deyimle işlem tamamdı.”

Asaf Uçar’a kaş-göz hareketi yaparak, Başbakan Menderes’in bulunduğu yere gideceğini anlatır. Asaf hazırdır, tepsi yine uzatılır.
“Sayın Başbakanıma bu tepsiden bir ikramda bulunabilir miyim” der. Bir garsonun kendisine böylesine içtenlikle ve sıcaklıkla konuşması Menderes’i hem şaşırtır, hem de bi hayli fazla tatmin eder:
– Sen ne şeker şeymişsin böyle, der.
– Teveccühünüz Sayın Başbakanım, diye karşılık verir.
Menderes daha da keyiflenir:
– Senin dilin de pek tatlıymış, der.
Meye Akyol bu sözüne karşılık veremez. Çerkez gelini gibi kıpkırmızı kesildiğini anlatır kitabında, başını öne eğdiğini de.
Başbakan kanepe almaz ama elindeki kadehin dibinde kalan son yudumu alır ve boş kadehi uzatır:
– Sen bana onlardan değil de, hadi bakiiim, bundan bir tane daha getir, der.
Tam o sırada Asaf’ın flaşı yanar, söner.
İşlem tamam ama Başbakan sipariş vermiştir. Gazetecilik unutulur bir an. Hizmet etme aşkı depreşir.
Başbakan Menderes’e içki getirilecektir. İyi hoş da Başbakan ne içmektedir, Mete Akyol nerden bilsin. Yanaşır, içtenlikle sorar:
– Çok afedersiniz sayın Başbakanım. İçtiğiniz içkinin adını da emrederseniz, hemen gidip getireceğim efendim.
Başbakan Menderes keyifli fakat son derece zarif bir kahkaha atar:
– Sen yenisin galiba yavrucuğum, der. Sonra:
– Bir içkiyi renginden, tadından ve kokusundan önce, kadehinden tanımayı öğrenmelisin, der ve devam eder:
– Elimdeki kadeh, bir martini kadehidir. Hadi bakiiim, şimdi bana bir martini daha getir.

23 ve 24 Mayıs 1960 tarihli gazetelerde yayımlanan “Dışişleri Köşkü’ndeki Garson” röportajını iki güzel fotoğraf süslüyordu. Bu iki fotoğraf Mete Akyol‘un gazetelerde yayımlanmış ilk fotoğrafıydı.
Mete Akyol için ilk fotoğraftı, Adnan Menderes‘i ise halkıyla Başbakan olarak vedalaştıran son fotoğraftı. 27 Mayıs 1960 günü öğlene doğru, Etimesgut Askeri Havaalanı’nda, sten tabancalı askerler içerisinde uçaktan indirilen fotoğrafı da Yeni Sabah Gazetesi’nde yayımlandı.

Kaynak:Bilgisayfam.net

bestnich altyazılı porno porno nulled script